Kayıtlar

Aralık, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

içimizde dönen yıldızlara bakıp sessizce/ düşlerin kışını ciğerimize dolduruyoruz/ hep yarıda kalan dostluklar sürdürüyoruz/ çekiciliğini kararsızlıktan alır sonlu varlığımız/ uzayda acının sonsuz titreşimlerini yayan/ bir yıldızdır kahkahamız

  geçtiğimiz pazar günü annem pazardan alınan sütleri kaynatma görevini bana verdi. tahmin edilebileceği üzere daha önce hiç başından sonuna kadar herhangi bir süt kaynatma merasiminde yalnız ve tek sorumlu olarak bulunmamıştım. üstelik bu zorlu görevde bir değil iki tencere süte göz kulak olmam gerekiyordu. sütler kaynamaya başlayıncaya kadar her şey şahane ilerledi. bence kaşıkla karıştırmak da mantıklıydı ama kepçeyle sütü havalandırarak karıştırmak gerekiyormuş. sütler en sonunda havalana havalana bir hâl oldu ve tepemize çıktılar, neyse ki ufak tefek birkaç damla sütün tencereden ocağa doğru gerçekleştirdiği intihar girişimiyle bu süreci de başarıyla tamamladım. ütü yapmak, ev süpürmek, dibine bir şey yapışmış tencereyi telle sürtmek suretiyle temizlemek (bu blogda süt reçeli yapmaya çalışma felaketimden bahsettim mi hatırlamıyorum ama o tencereyi yıkamaya çalışacağıma komple çöpe atsam hatta evi kapatıp gitsek her şey daha kolay olurdu. bir de yaprak sarması pişirmeye çalış...

sen aklıma gelince her şey gülümserdi/ ağaçlar şarkı söyler, rüzgar tatlı eserdi/ ey sevgilim, bilirsin benim ne çektiğimi/ garip başımın derdi bir yürek taşıyorum/ anlarsın niçin uzak yerlere baktığımı/ içinde yaşanmaz bir dünyada yaşıyorum/ görünce gülme sakın çırpınıp aktığımı/ ılık ve aydınlık bir denize koşuyorum/ sen benim sevgilimsin, sevsen de, sevmesen de/ aradığım yerlere benzeyiş buldum sende.

  birisi 25 yaşına merdiven dayamış diğeri 25 yaşını yarılamış iki arkadaşım ve gençliğinin baharında henüz 24 buçuk yaşında olan ben geçen gün fark ettik ki hepimiz çok farklı şekilde portakal soyuyoruz. yani daha doğrusu benim dışımdakiler portakalı yanlış soyuyormuş. arkadaşlarımın portakal soymayı bilmedikleri gerçeği ile hayatıma nasıl devam edeceğim bilmiyorum ama insan nelere alışıyor, buna da alışırım. zaten mühim olan portakalı soyduktan sonra bana da bir dilim uzatmaları. yani sonuçta herkesten babamın yaptığı gibi portakal kabuğundan iç içe geçmiş iki kalp yapıp da bana vermesini bekleyemem. bu kadar portakal edebiyatından sonra demek istediğim şu ki, arkadaşlık güzel bir şey. kaç yıllık arkadaş olsak da hâlâ birbirimiz hakkında yeni bir şeyler öğrenebiliyoruz, mesela elmayı nasıl soyduklarını hâlâ bilmiyorum ama önce tüm kabuğunu soyup sonra ikiye bölüp dilimlemeye başlıyorlardır diye sormaya korkuyorum. çünkü elma önce dörde bölünür sonra içindeki çekirdekli yer kesili...