bakışlarımı sunuyorum tereddütsüz alıyorsun/ gizli bir tebessümle çağırıyorum geliyorsun/ kaşı karam, gözü karam, saçı karam/ umay gibi yumuşak huylum/ nereden çıktın karşıma böyle/ sesin ılık bir bahar güneşi gibi ığıl ığıl akıyor içime/ asya’nın bozkırlarında ordular düşüyor peşime/ yığılıp kalmışım bu anadolu toprağına sitare/ adam akıllı yorulmuşum

vay be, demek artık 25 yaşına giriyorum. özellikle son birkaç yıldır girdiğim her yeni yaş evet artık büyüyorum hissi veriyordu ama sanki hayatımın bundan önceki kısmı bir bütündü ve bundan sonraki her yaşım ayrı ayrı bütünler olacakmış gibi hissediyorum. geçenlerde odamda gördüğüm örümceği çığlık atmadan sakince üzerine kitapla vurmak suretiyle öldürdüm mesela. tarkan gibi değiştim ve geliştim diyebilirim sanırım. 24 yaşım nasıl geçti? girdiğimi en kabullenemediğim yaştı galiba, çok büyük gözükmüştü gözüme ama girince alışılıyormuş yani en azından dört beş ay sonra evet ben 24 yaşına girdim farkındalığı yaşamaya başlamıştım. otuz yaşına yaklaşıyorum hissi biraz korkutucu gelmişti sanırım çünkü otuz yaş gözüme çok büyük görünüyordu ama şu an durduğum noktada otuz yaş sadece bir başlangıç ve yaş otuz beş yolun yarısı eder diyen cahit sıtkı tarancı’ya da biraz kırgınım bizi böyle telaşlara sürüklediği için, dur bakalım daha yeni başlıyoruz demek isterdim kendisine. ama bunları ko...