Kayıtlar

Mart, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

sen bekleyip doğru zamanda hamle yapmayı seversin/ ben her şeyi birkaç saniyeyle kaçırmakla meşhurum/ sen incinen gururunun derdindesin/ ben ardından bakakalmanın/ yağmurun emanetiydim öyle demiştin bir keresinde/ ne diye sobalar yaktın bak içim dışım kupkuru/ kuru bir nehir yatağı kimin işine yarar?/ belki dağılmış bir okul belki kırık bir tabla/ şimdi kafan karışık ama anlayacaksın zamanla/ özür diledim işte özür dilerim özür/ vaktinde beceremediğim lakin teşebbüs ettiğim/ güzel olan güzel kalan girişimlerim hatırına/ beni yorma

       mart ayı ne kadar da uzun sürdü öyle. sanki mart ayı değil de mart yılı gibiydi. ama elbette her şey gibi martın da sonu geldi. size bir de wikipedia bilgisi getirdim, antik roma’da mart ayının adı savaş tanrısı ‘martius’muş, ayrıca ocak ve şubat ayları savaşmaya uygun olmadığı için roma takviminin ilk ayı mart imiş. akıl ve tutku/ jane austen iş bankası yayınlarından çıkmış 392 sayfalık bir roman. kitabın ön sözünde çevirmenin de söylediği gibi “aile olmanın gururu üzerine, ‘biz’ olmanın özel talepleri üzerine daha güzel anıların anlatıldığı bir roman okumadığımı söylemek isterim.” jane’in her kitabında aile ve aile bağları önemlidir ama ilk defa bu kitapta ailenin aşktan daha önemli olduğu hissi vardı. iki kız kardeş elinor ve marianne’nin birbirlerine olan bağlılığını okudukça insan kız kardeşi olmadığı için hayıflanmadan edemiyor. elinor abla olmanın da verdiği bir ağırlıkla nispeten daha ağırbaşlı iken marianne biraz daha başına buyruk, elinor gibi ...

gözlerim uykuyla barıştı sanma/ sen gittin gideli dargın sayılır/ ben de bir zamanlar sevildim amma/ seninki düpedüz vurgun sayılır.

  şiir büyülü bir şey benim için. yeri geliyor manav tezgahından, sobanın üzerindeki   içinde kaynamaya heves eden su olan güğüm ve hemen kıyısındaki portakal kabuklarından, kışın geçmek nedir bilmeyen saatlerin yazın kuş olup havalanıp gitmesinden, buzdolabına çiğköfteci magneti ile iliştirilmiş güzel bir fotoğraftan çekip alıyorlar kelimeleri şairler. ve öyle ustalıkla bir araya getiriyorlar ki ortaya çıkan dizeler hayretle karışık bir hayranlık hissi uyandırıyor. “sözde senden kaçıyorum doludizgin atlarla” demiş şair, hepsi bilindik kelimeler. ama öyle güzel bir araya getirilmiş ki mesela otobüs beklerken öylece mırıldanabiliyorsunuz. içinizden bir nefes yükselir gibi dudaklarınızdan bir dize dökülüverebiliyor alakasız bir yerde. mesela şöyle bir elma dilimleyip yiyeyim diyorsunuz, elmayı yıkarken “sanki avuçlarımda sürekli/ yıkanmış, tabağa konmuş bir meyvanın ellenmişliği” dizeleri geçiyor aklınızdan. sonbaharda kuşlar göç ediyor “gömleğimi zorlayan kuş sesleri” diyo...