bir beyaz kağıda/ her şey yazılabilir / senin dışında/ güzelliğine benzetme bulmak zor/ sen iyisi mi sana benzemeye çalışan/ her şeyden/ bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor/ belki tabiattadır çaresi/ senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin/ ve benim/ bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim/ anlarım bitkiden filan/ ama anlatamam/ toprağın güneşle konuşmasını/ sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla
“yerini bulamamanın azabını bütün teferruatı ile duymakta idi” neredeyse dört yıl önce bu bloğu açma sebeplerimden birisi de sabahattin ali’nin bu cümlesiydi. aradan geçen dört yılda pek de bir ilerleme kat edememiş olmalıyım ki yeniden bu cümleye sığınmış buluyorum kendimi. her şeye yabancıymış gibi hissetmek çok tuhaf ama bu nasıl anlatılır, kelimeler nasıl ardı ardına sıralanır da cümleler kurulur bu konu hakkında bilmiyorum. gel bana üzümlü kek tarifi ver desen bir sayfa anlatırım mesela ama “ben ne yapıyorum burada allah aşkına?” hissini yaşamadığım bir yer bulma umudumdan bahsedemiyorum. belki öyle bir yer yoktur bile bu sadece bir yanılsamadır ve insanlar bu umuda tutunarak hayatlarını devam ettiriyorlardır. belki herkes bu haldedir ama hiç kimse nasıl anlatması gerektiğini bilmediği için öylece havada asılı kalıyordur bu düşünceler. sırtımıza yük ediyoruzdur da kamburumuzmuş gibi saklıyoruzdur belki de. tüm bu yaşam telaşesinin bir anlamı da aidiyet hissine erişe...