ne olur kim olduğunu bilsem pia'nın/ ellerini bir tutsam ölsem/ böyle uzak seslenmese/ ben bir şehre geldiğim vakit/ o başka bir şehre gitmese/ otelleri bomboş bulmasam/ içlenip buzlu bir kadeh gibi/ buğulanıp buğulanıp durmasam/ ne olur sabaha karşı rıhtımda/ çocuklar pia'yı görseler/ bana haber salsalar bilsem/ içimi büsbütün yıldızlar basar/ bir hançer gibi çıkıp giderdim/ ben bir şehre geldiğim vakit/ o başka bir şehre gitmese/ singapur yolunda demeseler/ bana bunu yapmasalar yorgunum/ üstelik parasızım pasaportsuzum/ ne olur sabaha karşı rıhtımda/ seslendiğini duysam pia'nın/ sırtında yoksul bir yağmurluk/ çocuk gözleri büyük büyük/ üşümüş ürpermiş soluk/ ellerini tutabilsem pia'nın/ ölsem eksiksiz ölürdüm
güzel bir mayıs akşamı, bir parkta banka oturarak ayaklarımı da yukarı toplayarak ve tercihen bağdaş kurarak, kucağıma da bilgisayarı alarak yazmak istemiştim bu yazıyı aslında. ama o beklediğim güzel mayıs akşamı hiç gelmedi. ilkbaharı hâlâ hissedemedim bu yıl, ilkbahar hissinden mahrum kaldım sanki. havalar biraz serin olsa da yine de bir termosa çayımı katıp yine bir parkta yazabilirdim bu yazıyı ama yalancı bahar havalarına kandığım için beni bu sahte güzel havalar mahvetti diyebilirim sanırım, birazcık hasta oldum diyelim. tabi bu durumda şehrin en güzel dondurmacısını bulmak adına kurs çıkışı eve dönerken son birkaç gündür neredeyse her gün yediğim dondurmaların da etkisi olabilir, ama tek amacım o güzel dondurmayı bulmaktı. maalesef bu uğraşım da boşa çıktı, denediğim birkaç dükkanda da yediğim şeye dondurma demem şimdiye dek yemiş olduğum güzelim dondurmalara hakaret olurdu, bari hasta olduğuma değseydi. neyse bu hayal kırıklığımın üzerini daha iyi hissettirsin diye yak...