Kayıtlar

2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

her şey çok eksik ve neredeyse yok gibiyken/ buldum buluşturdum kendime geldim/ tek eksik sensin! incecik, çilli bir dille sen de gelsen/ ben sana kırmızı kiremitli bir çatı/ begonviller ve bir mavi kapı/ ve illa amansız bir avlu getirsem/ dünya soğur, akşam serinlerken/ benim sensiz sevinecek bir şeyim yok/ kılı kırk yardım, altını üstüne getirdim/ ve işte en geniş cümlem:/ içimi açtım sana/ içini açmak için.

  acaba evet deseydim daha ılımlı olsaydım bu kadar kesin ve net çizgilerim olmasaydı sonucu nasıl olurdu beni neler bekliyor olurdu diye düşündüğüm şeylerin oranında bir artış hissetmeye başladım. belki bir daha bu yaşlardaki kadar özgür karar veremeyeceğini fark ettim, karşıma çıkan fırsatları bir tık akıl süzgecinden geçirdikten sonra tamam olur hadi yapalım demeye başladım artık. uygun zaman doğru insan mükemmel hava diye bir şey yok çünkü, şimdi var. geçenlerde cunda'ya giderken kahvaltı yaptığımız mekanda  babamın teklif etmiş olduğu az pişmiş (sarısı su gibi akıp gidiyordu ve kesinlikle pişmemişti ama onun kıvamı buymuş???) yumurtayı çok net reddettim. her ay tamam bu ay artık haftada bir yumurta yiyorum diye yola çıkıp ilk hafta yiyip sonrasında yok mümkün değil diyen birisi için çiğ (piştiği iddia edilen) yumurta yemek hatır için bile mümkün değildir. zaten hatır için çiğ tavuk yenir ama onu teklif eden de olmadı öyle olsa bir düşünürdük canım (canını ve canımı seven ...

bir kereye mahsus yaşanan her an/ kendi hatasını bir daha düzeltilemeyecek biçimde içinde barındırır/ bana kanatlarımı bıraktırdılar/ bana ihaneti öğrettiler/ başka haber yok/ ikiye bölünmüş bir bütün gibi yaşadım/ bir yanım öbür yanıma düşman/ sağımda kızgın kumlar gezdirdim/ solum üşüyor eski bir anıdan/ mum: alıngan. kendi ateşiyle kendini yok eden yumuşakça/ erimek üzere, varsın kaderine inanırsın/ ölürken fark edilmek, ışığın solduğu zamansın/ hiçbir aşk titremez sonsuza değin, bütünlüğünü yitirişinden ölür bir mum ve insan acıdan ölür bir gün

  “tanrı benimle neyi kastetmiş olabilir?” son günlerimin popüler sorusu buydu. 45 kilo insanım kendimi nereye sığdırsam bilemiyorum bazen. her birimizin bu dünyada simgelediği bir şeyler var mı yoksa bazılarımız sadece varız ve bu kadarız mı? çok da düşünmemek ve yaşamak mı gerekiyor yoksa üzüm kekin dibine çökmesin diye bile ne yapsak diye düşünüyoruz var oluş sebebimizi mi düşünmeyeceğiz demek gerekiyor bilmiyorum. tek bildiğim şey; ne pilavın kıvamını tutturmak ne şu ne bu, ben mutfaktan anlıyorum deme eşiği bence marul salatası yaparken kaç kişi için ne kadar marul doğramak gerektiğini kestirebilmek. soslanıp karıştırılıp tabaklara bölünmeden ne kadarlık marul salatası yapıldığı asla anlaşılmıyor. her halükarda fazla yapmış oluyorum ve tabaklara sığsın diye dev bir salata yığını oluyor. bu konu araştırılmalı ve mutfak otoriteleri tarafından bir cevaba kavuşturulmalı. hani bir standa geçirilmiş sürekli dönerek pişen ve halka açık olarak sergilenen bütün tavuklar var ya, onları ...

eşyalar geri çekiliyor sen gelince/ bir ayrıntı gibi içinde kaybolduğum/ sığ ilişkili günlerin/ geri çekiliyor, dudaklarıma kadar/ yükselen sıkıntı suları/ tutunup kirpiklerinin ışığına/ mavi bir kıyıya çıkıyorum/ kurtuluyorum boğulmaktan/ aldığım soluğu duyuyorum, varlığımı/ dünyanın benim için de var olduğunu/ gülümseyen ve bağışlayan/ bir genişliğe dönüşüyor içimdeki keder/ dumanı kalkmış karlı bir dağ gibi/ açılıp aydınlanıyorum güneşinle/ inanıyorum yeniden sevgiye ve güzelliğe

  her yazı paylaştığımda tamam diyorum benim artık bu dünyada daha da anlatacak bir şeyim kalmadı. ama sonra pilav yaparken bir bakıyorum ki dibi tutmuş, hemen bunu anlatmalıyım diyorum. pilav demişken hemen minik bir yanlışlıkla hayatımın en iyi pilavını yapma anımı anlatayım. annem dışarıdaydı ben gelene kadar pirinçleri ılık suya koy geldiğimde pilav yapacağım demişti, annem biraz gecikince dedim bari ben yapayım zaten benim yaptığım pilav konusundan herhangi bir beklenti olmuyor, benim yaptığım pilav için memnuniyet eşiği tek parça olmamasının yeterli oluşu ve pirinç mi bulgur pilavı mı ayırt edilebiliyor olması. üç bardak pirincin sığabileceğine inandığım bir tencerede şehriyeleri kavurduktan sonra pirinci içine ekledim buzdolabından tereyağı almak için kapağını açtım ve annemin pilav için buzluktan çıkardığı et ve nohutlarla göz göze geldim. ha dedim tamam demek etli pilav yapacağım daha önce denemediğim bir pilav türü ama hallederim diye düşündüm. eti pilava hangi aşamada ka...

biraz da kaldığım hayattan yazıyorum bu mektubu sana/ çünkü sen ve hayat/ yarısı gelinen yarısı kalınan bir yermiş bunu asla unutma/ de ki dünya/ geldiğim ya da kaldığım/ beni tamam eden her neyse onun adına/ sana gelmiştim hayatta kaldım yanlışlıkla

Resim
  biliyorum allah’ın kıldığımız namazlara yaptığımız ibadetlere ihtiyacı yok ama zaman zaman sanki ben lütfediyormuşum gibi kılıyordum namazlarımı. ama bu aralar kıldığım namazlara çok ihtiyacım olduğunu hissediyorum. namazdan sonra dua edeceğim zaman kelimeleri zihnimde bile toparlayamayıp sadece boş boş oturup hiçbir şey söyleyemeyip amin diyorum. geçenlerde dışarıda biraz işim vardı, öğle namazını camide kılmak istedim. pantolon giymiştim, ezan okunurken bir teyze elinde etekle gelip namaz kılacaksan giy bunu dedi, normalde biraz kızardım böyle şeylere içimden ama çok tatlı güler yüzlü bir teyzeydi. namazı kıldıktan sonra dua kısmında ağlamamı tutamadım nedense. camiden çıkar çıkmaz güneş gözlüğümü taktım gözyaşlarım gözlüğün kenarından süzülüyordu, insan böyle zamanlarda kendini bir filmin ana karakteri gibi hissediyor. gerçek dışı da sayılmaz ben de kendi filmimin ana karakteriyim ve evet orada dünya benim etrafımda dönüyor. evet her şeyi romantize ve dramatize etmeye bayılı...

bakışlarımı sunuyorum tereddütsüz alıyorsun/ gizli bir tebessümle çağırıyorum geliyorsun/ kaşı karam, gözü karam, saçı karam/ umay gibi yumuşak huylum/ nereden çıktın karşıma böyle/ sesin ılık bir bahar güneşi gibi ığıl ığıl akıyor içime/ asya’nın bozkırlarında ordular düşüyor peşime/ yığılıp kalmışım bu anadolu toprağına sitare/ adam akıllı yorulmuşum

Resim
  vay be, demek artık 25 yaşına giriyorum. özellikle son birkaç yıldır girdiğim her yeni yaş evet artık büyüyorum hissi veriyordu ama sanki hayatımın bundan önceki kısmı bir bütündü ve bundan sonraki her yaşım ayrı ayrı bütünler olacakmış gibi hissediyorum. geçenlerde odamda gördüğüm örümceği çığlık atmadan sakince üzerine kitapla vurmak suretiyle öldürdüm mesela. tarkan gibi değiştim ve geliştim diyebilirim sanırım. 24 yaşım nasıl geçti? girdiğimi en kabullenemediğim yaştı galiba, çok büyük gözükmüştü gözüme ama girince alışılıyormuş yani en azından dört beş ay sonra evet ben 24 yaşına girdim farkındalığı yaşamaya başlamıştım. otuz yaşına yaklaşıyorum hissi biraz korkutucu gelmişti sanırım çünkü otuz yaş gözüme çok büyük görünüyordu ama şu an durduğum noktada otuz yaş sadece bir başlangıç ve yaş otuz beş yolun yarısı eder diyen cahit sıtkı tarancı’ya da biraz kırgınım bizi böyle telaşlara sürüklediği için, dur bakalım daha yeni başlıyoruz demek isterdim kendisine. ama bunları ko...

sana büyük caddelerin birinde rastlasam/ elimi uzatsam tutsam götürsem/ gözlerine baksam gözlerine konuşmasak/ anlasan/ elimi uzatsam tutamasam/ olanca sevgimi yalnızlığımı/ düşünsem hayır düşünmesem/ senin hiç haberin olmasa/ senin hiç haberin olmaz ki/ başlar biter kendi kendine o türkü

uzunca bir süre hiçbir şey yapmak istemedim. yine başka uzunca bir süre kimseyle konuşmak da istemedim. konuşmaktan kastım iletişim kurmak değil; kendimi anlatmak ve bunu hiç yapmak istemedim. tüm bu süreçte içimde bu kadar çok öfkenin ve nefretin barınabiliyor olmasına şaşırdım ve bu beni biraz tedirgin etti. bir noktada normal hayata dönmem gerekiyordu, biraz zaman aldı çokça çabaladım ama bir şeyleri tekrar ucundan kıyısından tutmayı başardım sanırım. the office’de üçüncü sezon yirmi üçüncü bölümde bir sahne vardı. kamp için gittikleri bir yerde pam ateşin üzerinde yürüyordu ve bunu yapabilmiş olmak ona cesaret veriyordu, sonra içinde kalan söyleyemediği şeyleri söylüyordu herkese, cesurca bir adım atıyordu. ben herhangi bir ateşin üzerinde yürümedim, içimden geçen her şeyi de sahiplerine iletmedim, ne oldu da böyle hissettim bilmiyorum ama sanki bu ana benzer bir şey yaşadım ve sonrasında bir şeyler daha farklı olmaya başladı. mesela ders çalışmaya bakış açımı değiştirdim. tüm ...