Kayıtlar

2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

balığın batması ve yan gitmesi hakkında bazı mülahazalar

Resim
uzun zamandır yani yaklaşık üç aydır bir word dosyası açıp da bir şeyler yazmadım yazıya nasıl giriş yaptığımı da unutmuşum ama selam. son birkaç yıldır ayda en azından bir yazı yazmaya çalışıyordum, yani paylaşmadıklarım da oluyordu elbette ama kenarda köşede de olsa bir şeyler yazmış oluyordum. o birkaç yıllık rutinimi bozdum ve ilk defa bu kadar uzun süredir yazmaya ara verdim. hem yazacak bir şeyim yoktu hem de neyi nasıl ifade etmem gerektiğini bilemedim galiba biraz da. bilirsiniz, ufak tefek yazar şımarıklıkları işte. bu arada bu yazıyı masamın üzerinde vazoda duran kokinalarım ile birlikte yazıyorum. ben çalışma hayatına ilk girdiğimde ki iki yıl kadar oluyor, bu aylarda kendi kazandığım ilk parayla kendime kokina almıştım. çiçekçiye girdiğimde dikkatimi çekmişti öyle kırmızılı yeşilli çok güzel görünüyordu ve daha önce de hiç bilmiyordum böyle bir çiçek olduğunu, sosyal medya kullanmadığım bir dönemmiş demek ki. o yıl ve ondan sonraki yıl yani geçen sene kendime kokina almıştı...

şarkıda da dediği gibi simple thing where have you gone ya da başıma neler geldi sana diyemedim beni kaç kere vurdular adını söylemedim

Resim
  “eylül toparlandı gitti işte, ekim filan da gider bu gidişle” demiş şair ama o eylülün nasıl toparlanıp gittiğinden hiç bahsetmemiş. şairler böyle biraz gizemlidir zaten ama ben şair olmadığım için eylül ayının geçip gidişinin içeriğinden sizlere bahsedebilirim biraz. bir kere her şeyden önce eylül kış hazırlığı koşturmacası ayıdır. eylülü daha bir yıl öncesine kadar yeni eğitim öğretim döneminin başlangıcı sayardım, inan hiç beklemediğiniz anda okulsuz kalıyorsunuz. her neyse ben yeni gündemim olan kış hazırlıklarına geri döneyim, bir kere tartışmasız bu ayın kraliçesi domates sosudur. bolca özen, sabır, yıkanması gereken dev tencereler ve ocağa duvara her yere sıçrayan domates lekeleri içerir. kimileri belki salça yapımı dururken domates sosu da neymiş diyebilir ama o konuda bir malumatım yok, hiç evde salça yapmadık ve ev yapımı salçanın tadını da doğru bulmuyorum zaten. avrupa yakası 44. bölümde mürvet “salçamı reçelimi de dışarıdan alamam artık” derken aslı’nın şaşkınlıkla “...

biz, kabarmayan ve kalıba yapışan kekler ülkesiyiz

Resim
  inanılmaz bir şey oldu. bir gün dolabı açtım, ne yesem diye bakındım ve zeytin yemeye karar verdim. tamam yeşil zeytindi ama onu bile o kadar uzun zamandır yemiyordum ki. sadece canım o an zeytin yemek istedi ve benim canım hiçbir zaman böyle bir şey istemezdi. insan yaşlandıkça değişiyor derlerdi de inanmazdım, canlı canlı şahit oldum bu olaya. üzerimde bir zeytin acemiliği var yalnız, yıllardır yememiş olmanın verdiği çatalla bir türlü zeytini yakalayamama acemiliği. bu arada yaşlı demişken buradan otobüs üreticilerine ve tasarımcılarına seslenmek istiyorum: yaşlılar ters koltuklara oturmak istemiyor ve otobüslerde gençlerden çok yaşlılar olduğu için bu büyük bir sorun haline gelmeye başladı. yola bakmayan ters koltuklarla aralarında ne gibi bir husumet var tam olarak bilmemekle birlikte lütfen yetkililer bu soruna bir çözüm bulsun. belki o koltuklara oturunca karşıdaki insanla göz göze gelme olayını sevmiyorlardır, bunu makul bulabilirim. bir diğer modern zamansal derdim ise...

mevcut bir hayat inşa etme krizi ortasında görülmek ya da duygusal boşluğumuzu iyi yönetemediğimiz süreçten geçiyor olmak

  evet sonunda üç yıldır asla gelmeyeceğini düşündüğüm o gün geldi çattı, tez savunması günü. insan bu hayatta beş kere evlenebilir ama bence “hayatta bir kere yaşanan bir şey” diyeceğimiz şey yüksek lisans tez savunmamız olabilir. yani en azından beni için böyle, birden çok kez evlenebilirim bunun garantisini vermiyorum ama bir daha yüksek lisans yapar mıyım? bence yapmam. bu sebeple sadece yakama çok sevdiğim birisinden hediye gelen ayçiçekli broşumu iliştirmek ve tüm bu hengamenin keyfini çıkarmak istedim. yalan yok heyecan vardı biraz ama “ay şu ne olacak bu eksik miydi” diye düşünüp stres yapmak istemedim. sadece savunma tarihi alabilmem için makalemin gönderdiğimiz dergiden kabul alması gerekiyordu. cuma her şeyin son teslim tarihiydi perşembe akşam bana büyük bir sürpriz yaparak makalemi kabul etmeye karar verdiler. son anına kadar unutulmaz bir anı olsun heyecan hep dorukta olsun diye böyle bir yol izlediler sanırım. tez savunmama geçmeden makaleye düzeltme verme dili ve ...

just say tecrübe oldu and keep going

Resim
  okuduğum kişisel gelişim kitapları ve bazı twitlere göre olayları kişiselleştirmiyoruz ve acaba ne yaptım da böyle oldu diye düşünmüyoruz, ki bu da bizi yazının başlığına götürüyor: just say tecrübe oldu and keep going . insanlar bazen gerçekten tuhaf olabiliyor, biz yıllardır tanıdığımızı sandığımız kişileri bile aslında hiç bilmediğimizi fark ediyoruz ve bize de neyse tecrübe oldu demek düşüyor. insanların durup dururken hayatımıza dahil olup, “aaa pardon ya ben yanlış otobüse binmişim” diyerek ilk durakta inme tenezzülünde bile bulunmadan hareket halindeki otobüsten atlamaları şoför koltuğunda oturan ben için kafa karıştırıcı oluyor. yani şöyle düşünün, birisi size bir rota tarif ediyor, tamam diyorsunuz yola çıkıyorsunuz “ya şuradan mı dönecektik?” diye sormak için gayri ihtiyari o insanın olduğu tarafa doğru bir bakıyorsunuz ki o kişi orada yok ardında kocaman bir boşluk bırakmış. e bir yola da çıkılmış oldu ama ben zaten oraya gitmeyecektim o kişi istediği için oradan devam...

öyle bir içimden geldi, aslında bu yoktu (bülent ersoy sesi ve tonlaması ile okuyunuz)

artık yazacak hiçbir şeyim kalmadı dememin üzerinden bir buçuk ay kadar geçmişken yine ben yine ben yine ben. aslında yazacak yeni bir şeylerim yok ama artık yeni bir yaşım var, merhaba 26 yaş sendromu. doğum günüm için kendime minik bir hatıra bırakmak istedim de diyebiliriz. yarın erkenden kalkıp valiz hazırlayacak birisi için gecenin üçünde yapılacak iş miydi bilmiyorum ama bir yandan da neden olmasın.             geçtiğimiz yıl yine doğum günüm için yazmış olduğum yazı yı şöyle bir okudum da, evet gerçekten geride bıraktığım 25 yaş “ben büyüdüm galiba” hissini verdi. uzun uzun 25 yaşımı ve hissettirdiklerini anlatmayacağım burada ama bir yıl önceye kıyasla daha farklı birisiyim. bu bir yandan iyi evet insan değişmeli ama bir yandan da değişimin korkutuculuğunu henüz normalleştirebilmiş de değilim galiba.             geçen yıl kader bağı diye bir bileklik aldığımdan bahse...