hazırlıkta kaldım, muafiyet sınavına kaldım, yaz okuluna kaldım, tek ders sınavına kaldım ama sonunda mezun oldum. şairin aç kaldım susuz kaldım terk etmedi sevdan beni demesi gibi, evet hiç alakası yok ama bu dizeyi de bir yerlerde kullanmak istedim sadece

hiç umudum yoktu ama okulumun beşinci senesinde dönem veya yıl uzatmadan mezun oldum, bende hala şaşkınlık içerisindeyim.

lise sona geldiğimde bütün arkadaşlarım bir amaç uğruna çalışırken ben derslerde sıranın altında kitap okumayı tercih ediyordum. herhangi bir beklentim, geleceğe dair yapmak istediğim bir meslek yoktu. hiç olmadı ilahiyat kazanırım diyordum, nitekim öyle de oldu. ve böylece 23 temmuz 2015 tarihinde ilahiyat fakültesini kazandım.

hazırlık okuduğum yıl çok da kötü değildi. kesinlikle hiçbir şey anlamıyordum ama hâlâ görüştüğüm ve görüşmeye devam edeceğim arkadaşlarımla bu yıl tanıştım, üniversitede geçireceğim diğer yıllara kıyasla en eğlendiğim zamanlardı tabi aynı zamanda pek de bir şey öğrenmediğim. her şey çok hızlı gelişiyordu ve daha önce arapça namına hiçbir şey görmeyen ben sadece derslere girip çıkıyordum ve açıkçası pek de öğrenme heveslisi değildim. tüm bunların olağan sonucu olarak hazırlıkta sınıfta kaldım. neden o yıl okulu bırakmadım bilmiyorum.

hazırlığa baştan başladığım ikinci yılımda tamamen hevesimi yitirmiştim, derslere pek sık gitmiyordum. o dönem leyla ile mecnun’u baştan sona izlemiştim tekrar. az da olsa arapça çalışıyordum ve ara dönemde olacak muafiyet sınavından hiç geçme umudum yoktu o yılı komple gözden çıkarmıştım. sınav sonrası da umutsuzluğum pekişmişti. hâlâ nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde o sınavdan geçer not aldım (en düşük not olan altmışı alarak geçtim ama burada mühim olan artık hazırlık sınıfından kurtulmuş olmamdı). ve böylece ikinci döneme birinci sınıf öğrencisi olarak başladım. diğer okulların hazırlık eğitimi nasıldır görmedim bilemem, lakin bizim fakültenin eğitiminin tamamıyla yetersiz olduğunu söyleyebilirim, umarım bizden sonra gelenler için işler biraz olsun düzelmiştir.

ikinci dönem başlayan birinci sınıf hayatım beni biraz motive etmişti, çokça da ‘benim burada ne işim var?’ düşüncelerine kapılmama sebep olmuştu. sanırım o zamanlar mutsuz olduğumun farkında değildim. bir sınav öncesi cam kenarında kantinde arkadaşlarımla otururken ben bu derse çalışmak istemiyorum seneye veririm dediğimi çok iyi hatırlıyorum. ve o dersi dördüncü sınıfta dördüncü alışımda verebildim ancak. insan biraz da olsa kendini tanımalı bilmeli öyle durup dururken ben ders çalışmak istemiyorum dememeli.

ikinci sınıfın ilk dönemini anlatacak bir kelime bulamadım ne desem az kaldı sanki ama korkunç bir dönemdi şeklinde tanımlayabilirim. ara dönemde hazırlığı geçtik iyi güzel de, birinci sınıfın ilk dönemindeki dersler buhar olup gitmedi ya canım kendim, o derslere de girecek olan elbette bendim. böylece yirmi tane ders aldığım ( hani on sekiz de yirmiye yuvarlıyorum gibi anlaşılmasın dümdüz yirmi ders alıyordum) o döneme giriş yaptık. birinci ve ikinci öğretimlerle derslere giriyor, bütün derslere yetişmeye çalışıyor, sabah dokuzda girdiğim kapıdan akşam dokuzda çıkıyordum bazı günler. o dönem bir de bağlama kursuna başlamıştım, allah akıl fikir versin ne diyeyim insanın şöyle bir durup benim boş vaktim var mı acaba diye düşünmesi gerekir ama belli ki hiç düşünmemişim. şimdi çok gülerek hatırladığım her fırsatta kendimle dalga geçtiğim o dönem yaşarken hiç eğlenceli değildi. zaman zaman ders aralarında tuvalete girip ağladığım oluyordu. bir kere ikinci öğretimlere derse kalmıştım. kış günü, hava soğuk, dersten katiyen bir şey anlamıyorum, ne işim var benim burada deyip ağlamaya başlamıştım, bir taraftan da not almaya devam ediyordum. yanımda da bir arkadaşım vardı sonra onunla gülmüştük. akıl sağlığımı iyi korumuşum kendimi tebrik ediyorum. ikinci sınıfın ikinci döneminde ilk kez ciddi ciddi okulu bırakmayı düşünmüştüm, aileme nasıl açıklayacağımın provasını yapıyordum. sonra o dönem bizim fakülteden mezun olmuş harika bir hoca ile tanıştım ve benimle aynı sıralardan geçmiş o hocanın varlığı bana yapabilirim diye düşündürdü. benim tek sorunum dersler değildi, fakültenin ortamı bazı hocaların tavırları doğru yerde olmadığımı düşündürtüyordu bana sürekli. birçok şeye anlam veremiyordum (ki mezun oldum hâlâ da anlam veremiyorum).

üçüncü sınıf olduğumda hâlâ kendimi okuduğum bölüme ait hissetmiyordum. mesela şöyle düşünün yediğiniz pastanın içinden bir parça patates çıkıyor, “ne işi var bunun burada?” diye düşünürsünüz. ben o patates gibi hissediyordum, ama ne yapmam gerektiğini de bilmiyordum. olabilecek en iyi şeyin bir taraftan kendimi ararken, ne olmak istediğime karar verirken bir taraftan da yaptığım şeyi devam ettirmek olduğuna karar verdim. bir nevi kamuflaj gibi düşünebilirsiniz. bir yanım ilahiyat fakültesi üçüncü sınıf öğrencisiydi ama asıl ben düşünüyor bulmaya çalışıyordu ne yapabileceğini.

dördüncü sınıf oluverdim, zaman ne çabuk geçiyor değil mi? sorun muhtemelen bendeydi. bir insan bu kadar düşünüp de neye ilgisi olduğunu, onu neyin mutlu edeceğini bilemez mi? ben hâlâ bilmiyordum ama yaptığım şeyi en iyi şekilde yapmaya karar vermiştim artık. elle tutulur somut tek şey buydu çünkü. son senemde ders çalışmaya başladım. biraz ortalamamı derleyip toparladım, alttan kalan derslerimi bitirmeye çalıştım. ikinci dönemin zaten büyük bir kısmı uzaktan eğitimle geçti. oysa en eğlenceli kısma gelmiştim. staj yaparken kendimi mutlu hissediyordum. teslime yaklaşık beş ay kalmıştı ve ben hâlâ ne tez hocama karar verebilmiştim ne de yazacağım tez konusuna. sonrasında arkadaşımın da tavsiyesiyle üniversitede tanıdığım en iyi hocalardan birisinin odasında buldum kendimi. dini değerler ekseninde tüketim kültürü çalışacaktım. yazmaya başladım ama hâlâ tez hocamdan emin değildim değiştirsem mi acaba diye düşünüyordum. bir gün yazdığım kadarını okuyup değerlendirmesi için odasına gittim, “şu kısım çok tumturaklı değiştirelim” gibisinden bir şeyler demişti ve işte o zaman doğru hocayı seçtiğimi anladım. tumturaklı kelimesini ilk kez dostoyevski’de okumuştum sanırım ve çok hoşuma gitmişti. öyle kendi kendime konuşurken kullanıyordum ama günlük hayatta kullanan kimseye rastlamamıştım, benim de kullanma fırsatım olmamıştı. hocanın ağzından bu kelimeyi duyunca doğru yerde olduğumu anlamıştım.

evet işte öyle böyle beş yılın sonuna geldim. istisnasız her yıl yaz okuluna kaldığımı da belirtmek isterim ayrıca. dördüncü sınıfın son dönemi bitti ve benim ilk dönemden iki dersim kalmıştı sadece mezun olmak için. normalde tek ders sınavı olan sınav bu yıl için üç derse çıkarılmıştı ve mezun olabilme ihtimalim doğmuştu. olur mu olmaz mı derken 25 temmuz 2020 günü o iki dersten de geçtiğimi öğrendim ve 7 ağustos 2020 itibariyle öğrenci bilgi sisteminde 2,60 ortalama ile artık mezun olarak görünüyorum. evet, her yıl milyonlarca kişi okulunu uzatamadan normal vaktinde doğru düzgün mezun oluyor ama bu benim hiç gerçekleşeceğine inandığım bir durum değildi. ortalamam da beklediğimden çok daha yüksek. ben de dahil kimse okulumun bu yıl biteceğini beklemezken 123zerdali.blogspot.com’a bana her daim inandığı ve başaracağıma güvendiği için ve tüm bu süreçte sonradan dahil olmuş olsa da yanımda olduğu için çokça teşekkür ediyorum. umarım önümüzdeki yıl da onun mezuniyetini kutluyor oluruz.

nasıl bir üniversite hayatı geçirdim? açıkçası daha farklı olsun isterdim. daha çok müze gezmiş olmak, daha çok konsere gitmiş olmak, daha fazla etkinliğe ve fuara katılmış olmak, belki bölümüm ile ilgili daha fazla şey öğrenmiş olmak isterdim. ama yaşadığım şehrin tüm imkânlarını kullandığımı düşünüyorum. geçen yıl gitmediğim mor ve ötesi konserini saymazsak (hâlâ neden gitmediğim hakkında bir fikrim yok ve al işte bu yıl bahar şenliği de olmadı). baştan başlayabilsem birçok şeyi daha farklı yapardım ama bunlardan birisi tercih ettiğim üniversiteyi değiştirmek olmazdı. çünkü sayesinde çok güzel insanlarla tanıştım ve her biri hayatıma güzellikler kattılar. her ne kadar şikâyetçi olsam da bölümümü seviyorum sadece üniversitemdeki eğitimin daha farklı olmasını isterdim. ne zaman bıkkınlık göstersem karşıma çıkan hocaların sayısı umarım daha fazla olur ve umuyorum ki daha fazla etkin olurlar üniversitede.

eğer bir insan kendisini geliştirebilirse sahip olduğu veya olmadığı diplomanın hiçbir önemi yok. mühim olan ne yapacağını bilebilmek. mühim olan en iyisini yapabilmek için çabalamak. hayatımın bir dönemini sonlandırdım ve artık yeni döneme başlıyorum. iyi bir öğrenci, iyi bir evlat, iyi bir abla, iyi bir komşu, iyi bir arkadaş değildim belki ama hayatımın bundan sonraki kısmında iyi olduğum bir şey bulabilmeyi umuyorum ve bunun için çalışmaktan, çabalamaktan kaçınmayacağım. umarım öğrenmekten, çalışmaktan vazgeçmediğim yıllar beni bekliyordur. ve umarım bir gün büyüyünce ne olmak istediğime gerçekten karar verebilirim. hayatımın yeni basamağında kendime başarılar diliyor ve hep yanımda olacağımı söylemek istiyorum.

yazı sonu şarkısı: yazıyı yazarken youtube’a studio ghibli cello yazdım ve çıkan her şeyi sırayla dinledim, sizlere de öneriyorum

 

Yorumlar

  1. Başarılarının devamını diledikten sonra, iyi bir arkadaş olduğuna bizzat şahitlik etmiş olmanın haklı gururunu ve sevincini yaşadığımı belirtmek istiyorum. Ayrıca bu yola sonradan katılmış olsam da kalanında daima yanında olmaya çalışacağımı da, teşekkürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. en çok ben teşekkür ediyorum, saygılar sevgiler selamlar 💘

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

balığın batması ve yan gitmesi hakkında bazı mülahazalar

arkadaşın ne yapıyorsun dediğinde hiç öyle bildiğin gibi aynı şeyler evdeyim deme yarışına katıldın ama rakibin benim

“alo iyi günler ben potansiyelimi harcamak istiyordum da nereye başvurabilirim? evet evet tek çekim olacak hepsini harcamak istiyorum.”