yok bir yanıtın ‘nereye’ diyenlere/ bir buz titreşimi gibi sallantılı ve şaşkın/ ve çabuk bir merhaban vardır bir yerden gelenlere/ o bir yerler ki, diyelim çok uzak olsun/ sen gelmiş gibisindir oralardan, otobüslerden/ yollardan, deniz üstlerinden topladığın gülüşlerle/ ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

 

    uzun bir aradan sonra, merhaba.

    canım ekim ayında hiçbir şey yazmak istemedi, ben de kendimi zorlamak istemedim çünkü bu zorla yapılacak bir iş değil. ekim ayı benim için hem yeni alışkanlıklar kazanma hem de var olan alışkanlıklarımı kalıcı kılma çabası ile geçti. abartısız iki yıldır sabah erken kalkmaya alışmaya çalışıyorum. neden bilmiyorum katiyen bunu uygulamaya dökemedim. ekim ayının ortalarındayken ‘ben yarın erken kalkıyorum’ dedim ve yaklaşık bir aydır sabah namazlarından sonra uyumuyorum. elbette arada küçük kaçamaklarım oluyor ama insan kendisine karşı müsamaha gösterebilmeli. önemli olan gün sonunda yapılacaklar listeni tamamlamak. ki tamamlamadığım zamanlar da oldu, ama 22 yaşına gelmiş, yaşını başını almış her insan gibi ben de biliyorum ki hatalar ve eksikler telafi edilmek için vardır, bilhassa kişinin kendisine karşı tolerans gösterebilmesi gerekiyor çünkü inanır mısınız bilmem hepimiz için kendimizden yalnızca bir tane var. kendime kendim olabilme imkanı sunabildiğim ölçüde kendimi sevebiliyorum ki zaten aksi olsa, içime sinmeyen birisi olsam kendimi sevmemin hiçbir anlamı olmazdı. tek sorun bunun çaba istiyor olması ve benim sabırsız birisi olmam. bazen kendime çok zıt bir karaktermişim gibi hissediyorum sanki ben ve ben bir arada olmamalıymışız gibi. bu his nasıl anlatılır bilmiyorum ama umarım bir şeyleri doğru yapmayı, sabretmeyi ve başarmayı öğrenebilirim.

    elbette tüm ayımı düzenle müzenle uğraşarak geçirmedim. 17 yaşıma geri döndüm ve aniden kendimi kore dizisi izlerken buldum. evet gerçekten tesadüfen yaşıyoruz hayatın akışına bakar mısınız insan masasını toparlarken kendisini bir anda kore dizisinin üçüncü bölümünü izlerken bulabiliyor. diziden güzel bir alıntı yapmak istiyorum (buraya kadar alıntı yapmadan nasıl gelebildim hayret) “hayatta birisi ile tanışmak aslında şaşırtıcı bir şeydir. çünkü bütün hayatını beraberinde getirir. kalp kırılgandır. dolayısıyla kırılmış olabilir. o kalbi de beraberinde getirir.” sanırım insanların göz ardı ettikleri kısım da bu oluyor, karşılarındaki kişinin kendilerinden önce de bir hayatları olduğu gerçeği. bir kişiyi sadece ‘o’ olduğu için seviyorsak, onu şimdi olduğu hale getiren şeyleri görmezden gelemeyiz. insan ilişkilerinin bu yönünü sevmiyorum. birisinin hayatına girdiğimizde sanki hayat sırf kendisiymiş gibi, ondan önce hiç var olmamışız gibi olsun istiyorlar. bütün portakallı kekleri onlara yapalım istiyorlar. (fark ettiyseniz kek kısmına güncelleme geldi üzümlü kekten portakallı keke geçiş yaptım malum havalar da soğudu arada değişiklik iyidir, üzümlü kek nispeten güzel havaların keki izlenimi uyandırıyor bende. havuçlu kek desen dışarıda kurumuş yaprakları ezerek yürüdüğümüz zamanlarla bütünleşmiş.) konunun başı sonu başka yerlere dağıldı gitti sanırım buradan toparlayamayacağım cümleyi biz başka konuya geçelim. aynı dizide 19 numaralı oda isimli bir kitaptan bahsediyordu, eğer yanlış hatırlamıyorsam hikaye şöyleydi kadının mutlu bir evliliği var, bir zaman sonra kendisine ait bir alana ihtiyaç duyuyor ve evin odalarından birisini ona tahsis ediyorlar. zamanla bu oda ona özel olmaktan çıkıp evin herhangi bir odasına dönüşüyor. kadın bu sefer herkesten gizli bir otel odası tutuyor kendisine, 19 numaralı oda. gizli odasını kocası bulunca kadın bir ilişkisi olduğunu söylüyor, o odada kendisi olabildiğini söylemiyor. eğer doğru hatırlıyorsam hikaye bu minvalde bir şeydi. 19 numaralı oda işgal edilemez kişisel alanı temsil ediyor bir nevi ve her birimizin ihtiyaç duyduğu bir alan bu bence. sanırım yukarıda anlatmak istediğim şey de buydu, insanların birbirlerinin alanlarına saygı göstermiyor oluşu ve bu durumun da ilişkileri boğucu yıpratıcı bir hale sokması. bu ve bunun gibi şeyler işte.

    kendimi sürekli arayış halindeymişim gibi hissediyorum. eksik yapboz parçasını tamamlamaktan ziyade eksiğini tamamlayacağım bir şey arayışı gibi. ne kadar yardımı olur bilmiyorum ama sırf bunun için çok gezmek çok öğrenmek çok okumak istiyorum. öylece tavana bakmak hiçbir sorumun cevabını vermiyor bana. birçok şey denemek ve gerekirse bir o kadar başarısız olmak istiyorum. istediğim öyle salt bir başarı değil, başarı mutsuzluk mu getirir demeyin bence getirir. istemediğin bir yerde, istemediğin insanlarla bir aradayken kazanılan başarının kalpten hissedildiğine ben inanmıyorum. hiç arzulamadığım bir işte dünya lideri olsam bana ne faydası var?  böyle şeyleri denemeden bilemeyeceğimize göre sabah erkenden uyanmak bile heyecanlandırabiliyor insanı. çünkü yürekten isteyerek yapılmayan kekler hiç kabarmaz. evet iki tane kabartma tozu katsan bile, fırını önceden ısıtsan bile, unu güzelce elesen bile, yumurta ile şekeri on dakika çırpsan bile olmaz. ve şu cümleleri çok seviyorum “şeylerin kanunlarına dair bilgi değil deneyim sahibi olmak istiyorum; onları sadece gözlemlemek değil, onlara maruz kalmak istiyorum. karşılaştığım şeylere istinaden idrak etmek istiyorum. varlıklarının gereklilikleri neler, onları oldukları şey yapan değişmez kanun ne, fizikleri, kimyaları, gerçeklikleri nedir hissetmek istiyorum. bir şeyin önemini hissetmedikçe bilmenin manası yok.  belki bu sevgidir; varlığın onun bir parçası olur, kendini ona verirsin.” bu cümleler için teşekkürler marion milner. kendini bulmak, ne istediğini anlamak, amaç demişken bir de şöyle monteigne’e uğrayalım istedim sonra konuyu derli toplu hale getirip sonlandıracağım “ruhumu baktığım tarafına göre kimi şöyle, kimi böyle bir halde görüyorum. kendimi bir şöyle bir böyle anlatışım, içime bir şöyle bir böyle bakışımdan geliyor.” yarın burada şimdi olduğundan bambaşka şeyler yazacak olursam bilin ki ruhuma farklı bir yönden bakmışım, farklı bir yanımı keşfetmişim.

yazı sonu şarkısı: sertab erener- belki de aşk lazım değildir

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

balığın batması ve yan gitmesi hakkında bazı mülahazalar

arkadaşın ne yapıyorsun dediğinde hiç öyle bildiğin gibi aynı şeyler evdeyim deme yarışına katıldın ama rakibin benim

“alo iyi günler ben potansiyelimi harcamak istiyordum da nereye başvurabilirim? evet evet tek çekim olacak hepsini harcamak istiyorum.”