yolda
gördüğümüz her kuru yaprağa basıp çıkardıkları ses ile mutlu olarak yürüme
mevsimi gelmiş, merhaba sonbahar. aynı zamanda gittikçe kötüleşen havalar, geç
doğan güneş yüzünden yataktan kalkmak istememe mevsimi de gelmiş, tekrar
merhaba sonbahar.
öğretmenlik
yapmaya başlayalı bir ayı geçmiş. gerçek dünyada bir işimiz olduğu zaman en geç
altı buçukta uyanmamız gerekiyormuş. ilk başladığım hafta her gün eve gelip
ağlıyordum “yok mümkün değil ben bu işi yapmayacağım.” diyordum. ama bir
şeylere başlamak her zaman için zordur. elimi kolumu nereye koyacağım,
öğrencilere nasıl hitap etmem gerekir, dersi nasıl anlatmalıyım hiçbir fikrim
yoktu. gerçek hayatla kitapta yazanlar, üniversitede öğrendiklerimiz birbiriyle
bağdaşmıyordu. hâlâ bir şeyleri düzene sokabilmiş değilim ama en azından artık
her gün ağlamıyorum, haftada bir ağlamak yetiyor. daha ilk haftadan işi
bırakmadığım için, kendime biraz fırsat tanıdığım için mutluyum. öğretmen olmak
güzel bir hismiş. mesela son bir aydır daha sabırlı bir insan olduğumu
hissediyorum. önceden hemen sinirlenip kızdığım şeylere bile “dur bakalım böyle
yapmış ama muhakkak bir sebebi vardır.” diyip karşımdaki insanlara biraz daha
anlayışlı yaklaşabiliyorum. en yakınımdakilere bile bir kere canım dememişken
öğrencilere “birtanem söyle canım”, “arım balım peteğim beni dinle” şeklinde
sesleniyorum. daha sevgi dolu bir insan oldum sanki. “lisede öğretmenlerim bana
nasıl davransın isterdim?” ya da “bir çocuğum olsa öğretmenin nasıl bir tavır
takınmasını isterdim?” diye düşünüyorum, davranışlarımı buna göre
şekillendirmeye çalışıyorum. geçen gün bir öğrencim “hiç de öğrencinin halinden
anlamıyorsunuz sanki siz hiç öğrenci olmadınız.” dedi. şöyle bir durdum
düşündüm, genelde her konuda kendime haksızlık yaparım ama bu konuda mütevazı
olmak istemiyorum; öğrencilere karşı elimde mevcut olan tüm anlayışı
kullanıyorum. bir günlük anlayış ve tahammül sınırımı aşsalar elimde bir tabak
bir sonraki günün kapısını çalıyorum, biraz daha anlayış rica ediyorum. ama
bazen bu da yetmiyor ve ben nasıl davranmam gerektiğini kestiremiyorum. ilk
başladığım haftaydı sanırım, öğretmenler odasında sevgi her şeyi kurtarır
temalı bir konuşma yaptıktan sonra dersine girdiğim sınıftan ağlayarak
çıkmıştım. evet hiç profesyonelce bir davranış değildi ama zaten ben de
profesyonel birisi değilim ki. her şeyi yeni yeni öğreniyorum. normalde ağlama
isteğimi ders sonuna kadar dizginleyip dersten sonra ağlıyordum aslında ama o
gün bunu yapmaya gücüm yetmemişti. o sınıfta olmam çok gereksiz gibi gelmişti.
o gün istifa dilekçemi hazırlamıştım aslında ama kendime biraz daha zaman
verince her şey az da olsa yoluna girmeye başladı sanki.
“sevgi
her şeyi kurtarır” mottomda ısrarcı mıyım? sanırım evet. çünkü karşımdaki
kişiler henüz on beş on altı yaşındaki gençler. ve o yaşlarda insan sadece biraz
anlaşılmak, biraz sevgi, biraz güzellik ister. nereden mi biliyorum? kendimden.
henüz lise yıllarım üzerinden o kadar uzun zaman geçmemişken, o zamanki
hislerim hâlâ tazeyken bunun ayrımını yapabiliyorum. umarım yıllar geçtikçe
“ayın on beşi gelsin de maaşımı alayım” öğretmenlerine dönüşmem. öğretmen olma
yolunda beni en çok tedirgin eden şey heyecanımı ve hevesimi kaybedebilecek
olma korkusu. ya bir gün “ben niye uğraşıyorum ki?” diye düşünürsem ve artık
daha iyi bir öğretmen olmak için çabalamayı bırakırsam? “öğrenci profili kötü”
diyip kenara çekilmek işin kolayına kaçmak. bazen biraz sert davranmak
gerekiyor, ciddi olmak gerekiyor. ama bu da benim yapıma o kadar ters ki,
ciddiyet maskemi sürekli evde unutuyorum. olduğumdan daha farklı bir insana
dönüşmek istemiyorum ama her şeyde olduğu gibi müsamahakâr davranmanın fazlası
da zarar. zamanla bir denge sağlarım diye umuyorum, elbette mümkün olduğunca
kalp kırmadan. her zaman kötü öğrenci yoktur kötü öğretmen vardır diye
düşünürüm. iyilikle, sevecenlikle yaklaştığımızda belki her öğrencide aynı
şekilde tesir bırakamayız ama şu bir aylık gözlemlerime dayanarak
söyleyebilirim ki zamanla her şey biraz daha iyiye gidiyor. öğrencilerim bazen
en sevdiğim hoca sizsiniz diyorlar, gerçekten böyle mi düşünüyorlar bilmiyorum
bir ayda en sevilen hoca mertebesine yükselinmez herhalde ama doğruymuş gibi
yapıp mutlu hissetmeyi tercih ediyorum. birkaç ay sonra okuldan ayrıldığımda
belki hiçbiri beni hatırlamayacak ama ben öğretmenlik hayatımda kafama atılan
ilk uçağı hayatımının sonuna kadar saklıyor olacağım. bazen gereğinden fazla
duygusal olabiliyorum ama teoman’ın da dediği gibi n'apim tabiatım böyle.
aynı
anda hem öğrenci hem öğretmen olmak biraz tuhaf ve çokça yorucu. sürekli bir
şeylere yetişmeye çalışıyorum. öğrencilerime ödev yapmadıkları için eksi
verebiliyorum ama ben ödevimi yapmadan yüksek lisans dersime gidebiliyorum,
hayat tuhaflıklarla dolu ve yarın için okumam gereken makaleyi uyumadan önce
okusam dünya daha güzel bir yer olabilir. yoğun olmak, sürekli yapman gereken
bir şeyler olması çok güzel, ama biraz yorucu. hayatım karman çorman olmuş gibi
hissediyorum ve bulabildiğim boşlukları sadece uyuyarak değerlendirmek
istiyorum. ne bir yıldır merakla beklediğim dizinin son sezonunu izledim, ne
büyük heveslerle sipariş ettiğim kitaplara henüz başlayabildim. iki hafta önce
muhakkak izleyeceğim dediğim filmin ismini bile unuttum. kendimle baş başa
güzel bir vakit geçirmeye ihtiyacım var, ama öncesinde elime geçen her şeyi
fırlattığım masamı düzenlemem lazım.
uzun
bir iç dökme yazısı gibi oldu ama daha önce de dediğim gibi bu blog benim
yolumu kaybetmemek için ardımda bıraktığım ekmek parçalarım. belki yıllar sonra
öğretmenliğimin bilmem kaçıncı yıl dönümünü kutlarken bu yazdıklarımı okurum ve
“vay be” derim.
yazı
sonu şarkısı: tom odell- another love. bu şarkı ben lisedeyken çıkmıştı ve çok
sevmiştim, lisede çalışmaya başladığımdan beri her gün okula giderken gelirken
muhakkak bir kez dinliyorum. ve artık ünlü insanlara aşık olmak için, fan olmak
için fazla yaşlı olduğumu kabullenmeye çalışıyorum. 23 yaşındaki bir öğretmen
daha makul davranışlar sergilemeli, lütfen.
23 yaşındaki çiçeği burnunda öğretmen için 53 yaşına geldiğinde hala heyecanını kaybetmemesi gerektiğini anımsatacak ve bizim de içimizi ısıtan hapharika bir yazı olmuş. Ayrıca okulda yaşanan tatsızlıklar için diyelim ki; bazen böyle şeyler olur, hayat bu. 🌻
YanıtlaSilhem ne diyor şarkıda 'zor zamanlar olur nasıl çıkarsan içinden omurgan böyle şekillenir' 💘
Sil