herkes bir sebepten ölür/ sorun değil bu/ asıl sorun yalnızlığından kaçmaları bazılarının/ herkes birinin kalbindeki bir yeri açar/ dokunduğu zamana kadar bilinmeyen/ bir narı parçalayıp da her tanesine/ bir nar olduğunu anlatmak da neyin nesi?/ ya da gittiğiniz her denizden aldığınız bir bardak su/ deniz olduğunu bilir mi tek başına?/ unutulması gereken ne çok yükle yaşıyoruz, hatırlasanıza

 


evet korkunç bir dünyada yaşıyoruz ve evet benim de her zaman için her konuda olumlu tecrübelerim yok. hayal kırıklıkları arasından ayıklayabildiklerimle, güzel kalabilen kısımlarla avunup iyi tarafından bakmaya çalışıyorum. olayların iyi tarafından bakmak demek başıma hiç kötü bir şey gelmiyor demek değildir, bazı olumsuz durumlara da maruz kalıyorum evet ama ben böyle bir bakış açısı tercih ettim demektir. her zaman dünyanın güzel bir yer olduğuna inandırmaya çalışan değil de inandırılmaya çalışılan, önüne güzellikler sunulan kişi olmak istiyor bazen insan. mesela her zaman ben yapmayayım o keki, bir kere de bir başkası benim için yumurtaları ve sütü önceden dolaptan çıkarsın oda sıcaklığına gelene kadar beklesin, yumurta ve şekeri en azından beş dakika çırpsın, unu muhakkak elesin, fırını önceden 200 dereceye ayarlasın sonra da kapımı çalıp sana kek yaptım desin. ne bileyim işte, dediğim gibi insan bazen o güzelliklerin gösterildiği kişi olmak istiyor. bir de tüm bunlara eşlik eden yarımmışsın ve hiç tamamlanmayacakmışsın hissi var, nasıl geçer bilmiyorum. bu eksiklik bir insanla alakalı olmaktan ziyade kişinin kendisini tatmin edebilmesiyle ilgili sanırım. bir şiirde böyle hayal etmedim ki büyüyünce olacağım şeyi, bakıyorum etrafıma benden saçma hiçbir şey yok” cümleleri geçiyor. ne olsun istiyordum da olmadı bilmiyorum ama sanki bir şeyler böyle olmamalıydı. ne bileyim insan küçükken 24 yaşına geldiğinde su fışkırtan yüzük takıp evde kardeşlerini ıslatacağını düşünmüyor. epeydir okumak istediğim yedi kitaplık bir seri vardı, kitapların hepsini sipariş ettim ve haziran sonuna kadar bitireceğimden emindim. temmuz ayına geldik ve ben dördüncü kitabı henüz bitiremedim. 2000 sayfaya yakın okudum ama kitap okumak keyif aldığım bir eylemden ziyade bir yük gibi gelmeye başladı artık. bugün üç sayfa daha okuduktan sonra canımdan kıymetli mi diyerek kitabın kapağını kapattım kitaplığa koydum, raftan başka bir kitap alarak onu okumaya başladım. geçen gün izlediğim the bookshop isimli şahane filmde “güzel bir kitap hayatın ötesinde bir hayata sahip olabilmek için ruhu koruyan ve onu yaşatan ana etmendir.” diye bir cümle geçiyordu, gerçekten de güzel kitapların öyle baş döndürücü bir etkisi vardır ve belki de bu yüzden birisine kitap hediye etmek ona farklı bir hayat sunmak gibidir; mevcut dünyalar içinde senin bu dünyaya şahit olmanı istedim demek gibi. yine aynı filmde “hayatımın başka bir döneminde seninle tanışmayı çok isterdim, bambaşka bir hayatta.” diyordu yaşlı adam ama bunun konuyla hiçbir ilgisi yok sadece belirtmek istedim. kendimi o kitabı okuma eziyetinden kurtardığım için mutluyum ama diğer taraftan da yapacağım tek şey kitap okumaktı ve onu bile yapamadım diye düşünüyorum. tüm bu yazdıklarım bir bütün halinde saçmalık gibi durabilir ama geçen gün harika bir limonlu dondurma eşliğinde arkadaşımla konuşurken “keşke seni anlamıyor olsaydım, tüh çok üzüldüm deyip geçebilseydim ama anlıyorum” derken sanki masanın üzerinde elle tutulur somut bir şey vardı ve o an için hiç de anlamsız şeyler değildi.

                   allah’a inanıyor olmak çok güzel. hayatımda beni tek tatmin eden, kesinlik arz eden şey bu inancım galiba. eksikleriyle, hatalarıyla, yanlışlarıyla da olsa kul olma çabası içinde olmak beni hayat konusunda motive eden şey. namaz kılmanın allah’la bir iletişim şekli olmasını seviyorum mesela. beni dinleyen ve eksiksiz bir şekilde anlayan her şeyin üzerinde olan bir gücün var olması ve benim ona inanıyor olmam beni mutlu ediyor. bazen bir yere yetişme telaşıyla alelacele kılsam da, bazen hiç içimden gelmeyerek belki son dakikalara bırakarak kılsam da belki biraz geç bir yaşta başlamış olsam da yaklaşık son üç yıldır namaz ibadetini düzenli olarak yapabiliyor olmamdan çok hoşnutum. elbette gönül isterdi ki her namazımı huşu içinde uzun uzun kılayım ama her zaman mümkün olmuyor sanırım. namaz demişken, çoğunluğunun müslüman olduğu bir ülkede yaşadığımız halde ben neden dışarı çıktığım zamanlarda şimdi nerede ve nasıl abdest alacağım endişesi duyuyorum acaba? eski olsun yeni olsun camilerde kadınların rahatlıkla abdest alabilecekleri bir yer olması istek değil ihtiyaçtır çünkü kadınlar da erkekler kadar namaz emrinin muhatabıdır. diyelim ki abdestimiz var ve kadınların namaz kılması için ayrılmış küçücük alana giriş yaptık, bu seferde karşımıza bu küçücük alanın temizlenmiyor olması gibi bir problem çıkıyor. bütün camiler kirli ve dağınıktır demiyorum ama gittiğim iki camide de namaz kıldıktan sonra üstüm başım toz olunca insan ister istemez bu camilerin kadınlara ayrılan küçücük kısmı temizlenmiyor mu diye düşünüyor. camilerde kadınlara ayrılan kısmın küçücük oluşunu yeterince vurguladım sanırım.

            inancımın bir diğer gereği de tesettür. tesettür denildiğinde akla kadınlar geliyor genelde ama erkekler için de belli başlı kurallar var aslında pek dile getirilmiyor olsa da. ve erkeklerin kendilerini es geçip kadının tesettürü hakkında bu kadar çok konuşuyor olmalarını çok da doğru bulamıyorum. yanlış anlaşılmasın erkekleri doğru bulmuyorum demiyorum, sadece cinsiyet ayırt etmeksizin insanların kendilerini ilgilendirmeyen hususlarda bu kadar fazla konuşmasını doğru bulmuyorum. mesela adamın birisi çıkıp diyor ki bu kadının eteği neden bu kadar kısa, çok rahatsız olduysa kendisi o kadar kısa etek giymez olur biter. her şeyin çözümü bu kadar basit. konuyu dağıtmayıp kendime dönecek olursam, kendimin de tesettür hususunda eksikleri var farkındayım. açıkçası nefse ağır gelen de bir yanı var. yabancı bir blogger şöyle bir post paylaşmıştı geçen yıl, aklıma düştü tekrar okumak istedim ve uzun uğraşlar sonucu arayıp buldum. ilk okuduğum zaman da hak vermiştim, şimdi de hak verdim. insanların olmadığı bir sahilde başörtüsünü çıkardığını ve rüzgarı saçlarında hissediyor olmanın güzelliğinin onu ağlattığından bahsediyordu. sonrasında arabasına geri dönerken başını tekrar örtüyor ve bunu sadece allah rızası için yapıyor olmasının kendisine hissettirdiklerini anlatıyordu. bazı şeyleri okuduğumda keşke ben yazsaydım diye hayıflanırım, bu da öyle bir şeydi. tesettür yalnızca allah’ı sevdiğim ve onun emri olduğu için nefsime ağır da gelse, zor da olsa, eksikleriyle yapıyor olsam da tercih ettiğim bir yol. keşke kız çocuklarına yaşın geldi artık başını örteceksin denilmese, bunun baskını hissetmeseler de bir şeyler güzelce anlatılsa. bunca yıl din kültürü ve ahlak bilgisi dersi gördüğümüz halde bir kere bile dinin kültürünün anlatılmıyor oluşuna, dinin bizde uyandırdığı hislere yer verilmemesine ben de çok kırgınım. bir de hiç hakkıyla ramazan ayı geçirmemiş olmak eksiklik hissettiriyor bende. sanki hiç o manevi havayı solumadım gibi hissediyorum. çok kişisel şeylerden bahsediyormuşum gibi gelmeye başladı ama belki başka böyle hissedenler de vardır ve zaten muhtemelen bu yazıyı paylaşmadan önce bazı kısımları silip düzenleyeceğim.

            ben de biliyorum dünya harika bir yer değil, kek kabarmamış üstelik bir de kalıba yapışmış farkındayım. hani biber dolmasıyla birlikte pişirilmiş yaprak sarması tatsızlığı vardır, üzerine biber kokusu sinmiştir ama dolma değilsindir, diğer taraftan da tam olarak sarma olamamışsındır çünkü biber kokuyorsundur. biliyorum önümüz bayram ve yaprak sarmasına dolma diyecek insanlarla da bayramlaşacağız mecburen. biliyorum artık kirazları yemeden önce içinde kurt var mı kontrol etmemiz gerekiyor ama kurt görmek beni mahveder, bu yüzden hiç bakmıyorum varsa da yok benim için. biliyorum güzel şeyler olmayacak ama biz birbirimize güzel şeylerden bahsedelim.

            yazı sonu şarkısı: melike şahin- bedelini ödedim ya da egemen akkol-yarım

 

Yorumlar

  1. Öncelikle yüreğinden kopup gelen bu zarafet dolu sözleri bizlerle paylaştığın için o kadar çok teşekkür ederim ki, çok ederim yani. Sonra, elbette ki güzel şeyler olacak, dünyada senin ve senin gibilerin yaşıyor oluşu bunun taahhüdü hatta. Çünkü yüreğinizin güzelliği dünyayı sarıp sarmalıyor. Fikirlerine can-ı gönülden katılıyorum ve son olarak kirazların içine elbette ki bakılmaz, kiraz sevgimiz de sorgulanamaz. İyi ki benim arkadaşımsın 💘

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. güzel bakan güzel görür diyor ve iyi ki benim arkadaşımsın diyorum <33

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

balığın batması ve yan gitmesi hakkında bazı mülahazalar

arkadaşın ne yapıyorsun dediğinde hiç öyle bildiğin gibi aynı şeyler evdeyim deme yarışına katıldın ama rakibin benim

“alo iyi günler ben potansiyelimi harcamak istiyordum da nereye başvurabilirim? evet evet tek çekim olacak hepsini harcamak istiyorum.”