karanlığın insanı delirten bir ihtişamı vardır/ yıldızlar, aydınlık fikirler gibi/ tavanda salkım salkım/ bu gece dağ başları kadar yalnızım./ çiçekler damlıyor gecenin parmaklarından/ dudaklarımda eski bir mektep türküsü/ karanlıkta sana doğru uzanmış ellerim/ gözlerim, gözlerini arıyor durmadan/ nerdesin?

 

yeni eğitim öğretim dönemine başlıyor olmanın geçişini biraz yumuşatmak adına ‘döneme tatlı bir başlangıç yapalım’ kurabiyeleri yaptım, tek umudum sabah uyandığımda onların vereceği mutluluk. evet kurabiyeden medet umar halde olduğum için durumum pek iç açıcı gözükmüyor olabilir ama bunlar hep mevsim geçişinden oluyor, ya da mevsimin üzerimizden geçip gitmesinden. kendi kendime verdiğim uzun tatilin ardından iktisatla alakalı öğrendiğim iki üç şeyi de unutmuş gibi hissediyorum ama en azından ‘neden borçlarımızı ödemek için para basmıyoruz?’ seviyesinde değilim, ilk başladığımda tam olarak o seviyedeydim çünkü o yüzden bu iyi bir haber sayılabilir. geri kalan kısmını zaman içinde bir şekilde hallederiz. çünkü yeni dönem için bir akademik ajanda aldım ve güzel bir defter işleri yoluna koymanın ilk adımı olmasa da bir noktada işe yarayacaktır diye umuyorum.

eskiden de yeni bir alışkanlık edinmek bu kadar zor mu geliyordu yoksa yirmi dört yaşında olmak biraz da böyle bir şey midir bilmiyorum ama sanırım artık tembelliğime yeni kılıflar uydurmayı bırakmam gerekiyor. ileride hayatımın bu kısmından bahsederken ‘buraları çabucak geçelim’ demek istemiyorum. hiç çekirdekli mandalinayla karşılaşmadığım bir kış geçirmek istiyorum demiyorum zaten, gayet makul isteklerim var. mesela bu kış alarm çaldıktan sonra gözlerimi dinlendiriyorum bahanesiyle iki saat daha uyumak istemiyorum artık. sonbaharda üstüne bastığım kurumuş görülen her yaprağın ses çıkararak dağılmamasını bile kabullenebilirim ama oturup da yarım saat bile olsa ingilizce çalışmıyor olmamı kabullenemiyorum mesela. sanırım çok zor günler için sakladığım dizinin son sezonunu izleme vaktim geldi, bu belki beni biraz motive eder. büyük bir hevesle kahvaltı sofrası için masanın baş köşesine konulacak onur konuğu olan mis gibi tazecik simidi almaya gittiğimde simit kalmamış olmasını zor da olsa kabullenirim belki evet ama artık doğru düzgün kitap okuyamıyor olmamı kabullenemiyorum. gerçi bu aralar bu sorunu büyük ölçüde aştım sayılır, en son lisede derste gizli gizli sıranın altından okuduğum sefiller’i geçtiğimiz hafta üçüncü defa bitirdim. belki hayatımda bir daha okuma fırsatım olmayacak düşüncesinin verdiği hüzünle okudum biraz da ama çok da dramatize etmeye gerek yok daha okunacak bir sürü kitap var. en azından şimdilik yaklaşık bir buçuk aydır içinde olduğum bileğimden kalın kitapları okuma serüvenimi sonlandırıp daha ciddi kitapları okumaya geçiş yapmam gerekiyor. evet yirmi dört yaşında olmak tam da böyle bir şey, gerekirse kitapla kavga ediyorsun bu denli anlaşılmaz olduğu için söyleniyorsun ama yine de o kitabı okuyorsun. büyüyor olmanın yanında bazı mecburiyetleri de getiriyor olmasını sevmiyorum ama bir taraftan da hayatımızın sonuna kadar kendi rızamızla hapsolduğumuz ejderhanın koruduğu sevimli kulemizde yaşayamayız. her zaman kurtarıcımız yakışıklı bir prens veya eşeği ile gelen shrek isimli bir dev olmayabiliyor. kitapların yaş aldıkça hayatın elinden tutup karşıma kurtarıcı olarak gelmesini seviyorum. gönül isterdi ki her kitap jane austen kostümünü giyip gelsin ama bazen başlığında iktisat kelimesi geçtiği için göz göze gelmek istemediğimiz bir hale bürünmüş halde de geliyor olmaları ‘bir şeyler öğreniyorum galiba’ hissi verdikleri için o kadar da rahatsız edici değil galiba.

            bu arada; her çay demlediğimde istisnasız bir şekilde her seferinde ocağa muhakkak çay döktüğüm ve asla silmediğim halde, yeni yıkanmış çamaşırları ben her astığımda tuhaf bir şekilde çok fazla buruştukları halde, her ev süpürdüğümde kısmen de olsa gelişi güzel yaptığım halde, her ayna sildiğimde hiç atlamadan aynada bez izi bıraktığım halde, domatesli bulgur pilavına kattığın biberleri tabağın kenarına ittirdiğim halde, başladığım işleri senin güzel ellerin değmeden tam olarak tamamlayamadığım halde, gül bahçesinden bin bir emekle topladığın gülleri reçel yapıyorum diyerek tanınmaz hale getirip mahvettiğim halde beni hâlâ sevdiğin için teşekkürler, iyi ki doğdun anne. annem olmasaydın da yolumun seninle kesişmesini kesinlikle çok isterdim, iyi ki hayatımda varsın. seni severim, hep.

            yazı sonu şarkısı: göksel- arka bahçemde

Yorumlar

  1. son paragrafta sevgilin olduğunu düşündüm ve kalp krizi geçiriyodum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. wow bu bana da kalp krizi geçirtirdi

      Sil
    2. Bir şeyler öğrenebiliyor olmak ve bunu severek yapmak kıymetli hala, sen bunda bi ustasın kardeşim inan bana. Ayrıca son paragrafta elbette annenden bahsediyordun çünkü o harika biri ve seni bunları yaptığın halde değil bunlarla beraber seviyor, ben bunu gördüm, annen gerçekten iyi ki var 💌

      Sil
    3. sen de iyi ki varsın ve ben bu döneme başlayabileceğime olan inancımı kaybettim.... ama bir şekilde halledeceğiz ahsjshaha

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

balığın batması ve yan gitmesi hakkında bazı mülahazalar

arkadaşın ne yapıyorsun dediğinde hiç öyle bildiğin gibi aynı şeyler evdeyim deme yarışına katıldın ama rakibin benim

“alo iyi günler ben potansiyelimi harcamak istiyordum da nereye başvurabilirim? evet evet tek çekim olacak hepsini harcamak istiyorum.”