bana gülümseyerek sorduğun soruyu hatırlıyor musun/ çıktığın bu yolculuk sana ne kazandırdı/ yüzüme bak ki cevabını alasın/ yakarışın gözlerine dalıp kalmış coşku gözyaşları/ ne kazandım çıktığım bu yolculuktan ey ömrümün mayası/ imkansız bir aşkın özlemiyle yanmış bir sine/ uzak, düşsel bir perdede kaybolmuş bir bakış/ yakıcı kavuşma arzusuyla kavrulmuş bir gövde
okuduğum
kitapta bir cümle geçiyordu: “dünyaya çok kırgınım ve elimden gelen tek şey kek
yapmak. kimsenin yemeyeceği bir kek de olsa her defasında aynı ısrarla…” bu
satırları okuduktan sonra yapabileceğim tek bir şey vardı, o da kalkıp kek
yapmak. epeydir şöyle güzel bir üzümlü kek yapmıyordum ki bu hayatta kendime
yegâne güvendiğim şey üzümlü kek yapmak olabilir. keki fırına verdim, mutfağı
toparladım, yaklaşık kırk beş dakika sonra şöyle bir kontrol edeyim dedim,
misler gibi kabarmış dışı da bir güzel renk almış. bıçakla pişip pişmediğini
kontrol edeyim de çıkarayım artık demiştim bir de ne göreyim, kekin içi daha
pişmemiş, hâlâ biraz cıvık. bir ihtimal pişer diye fırının derecesini düşürdüm.
bütün umudumu da o keke bağlamıştım. biraz daha bekledikten sonra keki fırından
çıkardım çok da soğumasını beklemeden kalıptan çıkardım içi biraz hamur da olsa
aldırış etmedim sıcak sıcak içinden dumanlar çıkarken kestim yedim bir dilim.
yediğim şeyden de hiç de keyif almadım ama olsun, kimsenin yemeyeceği bir
kek de olsa her defasında aynı ısrarla yapmaya devam. kıssadan hisse
buradan çıkaracağımız sonuç şudur ki birisine çok iyi yaptığımız üzümlü kekmiş
gibi güvensek de bazen her şey istediğimiz gibi gitmeyebilir. hayatın böyle
kendine has inişleri çıkışları vardır ama benim yaptığım üzümlü kek nasıl olur
da güzel olmaz hâlâ aklım almıyor. neyse, avrupa yakası’nda sacit kral’ın da
dediği gibi kader ağlarını ördüyse senin için senin örümcek olman bir şey
değiştirmez.
geçenlerde
otobüsle eve giderken kendimi bir anda biraz kötü hissetmeye başladım tam o
esnada da bir kız bayıldı. otobüsü sağa çekti şoför biraz durdu camları
kapıları açtık kız kendine gelince devam ettik. dedim bu olayın üzerine bir de
ben bayılsam artık ayıp olur, bir iki durak önce indim otobüsten. bayılma
hakkım elimden alınmış bir halde açık havada yürümek iyi geldi. bunu nereye
bağlayacaksın derseniz, hayatta devamlılık sağlamak da böyle bir şey biraz.
bazen dinlenme, uyuma ya da ne bileyim bomboş duvara bakma hakkımızı elimizden
alıyor hayatın içindeki telaşlar. hiçbir şey yapmadan tüm gün evde durabilme
imkanım da var mesela ama ben bunun yerine bir şeyler için çabalamayı tercih
ediyorum. keşke hayat elimden üzümlü kek yapma hakkını alsaydı da bugün o
tatsızlığı yaşamasaydım ama neyse olan oldu, bunu ardımızda bırakıp hayata
devam etmemiz lazım. siz ilerleyin ben başarısızlıklarımı gömdüğüm mezarlığa
bir ziyaret gerçekleştirip yetişeceğim hemen size. biraz uzun bir tur olacak
gibi, siz yine de çok hızlı yürümeyin ki yetişebileyim.
birkaç
gün önce beş yıl önceki kendimle karşılaştım. hazırlıktan kalmış, ikinci defa
hazırlık okuyan ve okula gelmenin kendisi için işkence gibi olduğunu söyleyen
çok da tatlı bir kızdı. o zamanlardaki halimi hatırlıyorum da şimdi dönüp
bakınca o halime çok üzülüyorum çünkü bir şeyleri bu kadar zorlamaya gerek var
mıydı? tabi kıza okulu bırak kaç kurtar kendini sonrası biraz daha korkunç
olabiliyor demedim öyle şeyler pat diye söylenmez. ben bu okuldan mezun
olduysam herkes mezun olur merak etme dedim. bence ara sıra fakültede
konferanslara davet edilip evet bu arkadaşınız bile mezun olduysa kendinizden
asla umudunuzu kesmeyin denilerek gösterilmem gerekiyor. hâlâ bazen rüyamda
dört devamsızlıktan sonra dersinden bırakan bir hocanın dersine devamsızlık
hakkım kalmadığı halde geç kaldığımı görüyorum. ama bunlara rağmen tüm süreç
boyunca çok güzel anılar da biriktirdim, çok güzel insanlarla da tanıştım, o
zaman yaşanan şeyler vesilesiyle şimdi başka kapılar da açılıyor. tüm bunlardan
mahrum kalmak istemezdim mesela. belki bu yolu tercih etmeseydim başka
güzelliklerle yolum kesişecekti ama belki de her şey şimdikinden daha kötü
olacaktı. bunu hiçbir zaman bilemeyeceğim ama gün sonunda başımı yastığa
koyduğumda aklıma geliveren tüm güzelliklerden son derece hoşnut ve mutluyum.
her tercih en nihayetinde bir vazgeçiş ve hepsinden olmasa da tercih ettiklerim
de vazgeçtiklerim de tam da olması gerektiği gibi sanki. geçmişten küçücük bir
anı bile değiştirsem hayatım şu an olduğu halden fersah fersah uzak bambaşka
bir noktada olacaktı belki. hayatın bana dair bundan sonrası için güzel
ihtimaller barındırdığına inanıyorum ve ihtimallerin peşinden koşmayı
seviyorum. her şey önümde kaskatı bir kesinlik arz etseydi ne güzelliklerin
güzelliği kalırdı ne de en ufak bir heyecan duyardım. anlamların içi boşalırdı.
ama mesela yemeğin içinden seçip ayırıp da tabağın kenarına tek sıra halinde
dizdiğim biberleri yemeyi sevmediğim kaskatı bir kesinlik arz ediyor. ve
bununla ilgili hiçbir şikayetim yok, umarım biberleri tabaklarına gönderdiğim
aile bireylerinin de bir şikayeti yoktur.
çay
da olmuştur şimdi, mutfaktan çayımı alıp filmi öyle izlemeye başlayayım dediğim
bir akşam mutfağa girdiğimde dikkatimi ilk çeken şey dağınık tezgahtı ki
aslında tezgah benim dağınıklık kriterlerime baktığımda derli toplu bile
sayılırdı. şöyle bir baktım bulaşık makinesinin de işi bitmiş önce onu
boşaltayım sonra tezgahtaki bulaşıkları yerleştirir tezgahı da bir güzel siler
filmimi öyle içim rahat izlerim diye düşündüm, bana göre bal dök yala anneme
göre muhtemelen bir sürü eksiği olacak şekilde mutfağı topladıktan sonra bir
farkındalık hissi geldi. mutfak toplu değilken ben neden içim rahat film
izlemeyeyim ki farkındalığı. çünkü böyle şeyler beni rahatsız etmezdi, mutfak
dediğimiz şey yatmadan önce en son toplanır hatta bazen aman boş ver denilip
sabah kahvaltı bulaşıkları ile beraber toplanır hatta sabah acelemiz varsa
akşam bulaşığından sonra…. şaka şaka o kadar da değil tamam bu kadarı beni bile
aştı. tek tesellim ocağı silmemiş olmam, artık onu da yapsam muhtemelen otuz
beş yaşında hissederdim. çünkü mutfak toplu değilken için rahat etmemesi büyük
olmakla özdeş bir şey gibi geliyor bana. ya da normali budur ve ben sadece
biraz dağınık birisiyimdir bu da seçenekler arasında. çay demişken de, bu
dünyada ne başarırım ne başaramam bilmiyorum ama tüm gayretim gelecek nesillere
erkeklerin de kalkıp çaylarını kendilerinin katabiliyor olduğu bir dünya düzeni
bırakmak üzerine. yanlış anlaşılmasın şimdi, ben neden kadınlar sohbetlerini
bölüp kalkıp çay katıyor demiyorum. erkekler neden bu çay katma güzelliğinden
mahrum kalıyor diye sorguluyorum sadece. çay katmak burada sadece küçük bir
simge. aynı evi paylaştıkları kadınlara yardım etmek için bir işin ucundan
tutmayan erkeklere çok kırgınım ve fırsat buldukça her zaman kendilerini
yüzlerine karşı eleştiririm. hatta tanıdığım ve gördüğüm en eşine ve kızına
yardımcı erkek olan babamı en çok eleştiririm, o da hep kendisini çok
sevdiğimden. son zamanlarda sık duyduğum “anlasam yapayım ama elimden gelmez”
bahanesine de hiç anlam veremiyorum, bu yaşa kadar öyle bir gayretiniz olmamış olabilir
ama inanın bana bulaşık makinesi yerleştirmek, ev süpürmek hiç olmadı evden
çıkarken çöpleri atıvermek çok da zor şeyler değil. hiç yoktan karşılıklı
birbirlerini anlamak için çaba gösterilen sağlıklı iletişimi de içeren bir
ilişki olsun. ha mesela çamaşır makinesi çalıştırmak, ütü yapmak zor derseniz
anlarım. çünkü bunlar benim de yaptığım şeyler değil, kimseye o kadar
yüklenmeyelim şimdi. şimdinin bebekleri olan küçük kız çocukları büyüdüğünde
çayları tazelemek zorunda kalmasın, erkekler de kalkıp kendi çaylarını
katabilsin diye okuyup dünyayı değiştirmeye çalışıyorum diyelim. bunlar için de
belki biraz konfor alanımın dışına çıkmak, belki biraz daha uykusuz kalmak,
belki biraz daha çabalamak gerekiyor olabilir. işin bu kısmını da bir şekilde
halledeceğiz. geçenlerde bir okulun önünden geçerken teneffüs saatine denk geldim, oradan geçerken öğrencilere bakınca okulda olmayı, öğretmenlik yapmayı ne kadar çok özlediğimi fark ettim. sonra durdum dedim ki saçmalama sadece üç dört ay öğretmenlik yaptın kendine gel. ama yine de güzel ve özlediğim bir his, bunu da bir şekilde halledeceğiz.
yazı
sonu şarkısı: ikimiz- düşmedim daha. ya da ikimiz- cesaretim yok.
Elbette bu fakültede olmasaydın ben hasbelkader buraya gelmeseydim ve karşılaşmasaydık hayatımda farkında olmadığım bir eksiklik daha hissederdim, zaten bu hissi yeterince yaşıyorum o yüzden bir yenisini kaldıramazdım, yazmak istediğim çok fazla şey var ama 'herkes kendi bloguna yazsın' sitemi alacağımı bildiğimden kısa kesiyorum, hayatımda senin gibi bir öğretmenim olsun isterdim ben, bunu yaşayan çocuklar çok şanslı, umarım kıymetini bilirler, bilmeyenlere de bi telefon ediver ben yapacağımı biliyorum, yoluna baş koyduğun her hedef için harcadığın çabaya şahidim, seni böyle iş üstünde, böyle heyecanlı görmek en mutlu olduğum olaylardan biri bunu da belirtmek isterim <3
YanıtlaSilşunu da belirtmek isterim ki yanı başımda desteğini hissediyor olmak ve bazı anıları birlikte biriktiriyor olmak paha biçilemez <333333
Sil