sen aklıma gelince her şey gülümserdi/ ağaçlar şarkı söyler, rüzgar tatlı eserdi/ ey sevgilim, bilirsin benim ne çektiğimi/ garip başımın derdi bir yürek taşıyorum/ anlarsın niçin uzak yerlere baktığımı/ içinde yaşanmaz bir dünyada yaşıyorum/ görünce gülme sakın çırpınıp aktığımı/ ılık ve aydınlık bir denize koşuyorum/ sen benim sevgilimsin, sevsen de, sevmesen de/ aradığım yerlere benzeyiş buldum sende.

 

birisi 25 yaşına merdiven dayamış diğeri 25 yaşını yarılamış iki arkadaşım ve gençliğinin baharında henüz 24 buçuk yaşında olan ben geçen gün fark ettik ki hepimiz çok farklı şekilde portakal soyuyoruz. yani daha doğrusu benim dışımdakiler portakalı yanlış soyuyormuş. arkadaşlarımın portakal soymayı bilmedikleri gerçeği ile hayatıma nasıl devam edeceğim bilmiyorum ama insan nelere alışıyor, buna da alışırım. zaten mühim olan portakalı soyduktan sonra bana da bir dilim uzatmaları. yani sonuçta herkesten babamın yaptığı gibi portakal kabuğundan iç içe geçmiş iki kalp yapıp da bana vermesini bekleyemem. bu kadar portakal edebiyatından sonra demek istediğim şu ki, arkadaşlık güzel bir şey. kaç yıllık arkadaş olsak da hâlâ birbirimiz hakkında yeni bir şeyler öğrenebiliyoruz, mesela elmayı nasıl soyduklarını hâlâ bilmiyorum ama önce tüm kabuğunu soyup sonra ikiye bölüp dilimlemeye başlıyorlardır diye sormaya korkuyorum. çünkü elma önce dörde bölünür sonra içindeki çekirdekli yer kesilir en son da kabuğu soyularak bıçağın ucunda bir dilim sevdiğimiz kişiye uzatılır, raconu budur. ha ama diğer türlü yapanlara da saygı duyarım, yaprak sarmasına dolma diyenlere duyduğum saygı kadar bir saygı.

bazen çok mantıklı kararlar alıyorum, bazen de ikişer üçer tane kaldığı için birkaç farklı tütsüyü aynı kutuya koyabiliyorum. hepsinin şekli aynı kokuları birbirine karışmış hangisinin ne olduğunu çok da ayırt edemiyorum daha da kötüsü limon kokulu olan bitti mi yoksa bir umut kutunun içinden çıkar diye bekliyor muyum bilmiyorum. artık şansıma ne çıkarsa onu yakıyorum. yaklaşık altı ay önce de bir karar almıştım. şu bir yılı kendime ayırayım, okuyup öğrendiğim gönlümce bir yıl geçireyim istemiştim. ama pratiğe dökünce işlerin çok da öyle işlemediğini fark ettim. çünkü gerçek dünyada “ben zamanımı kendime ayırmaya karar verdim”in bir karşılığı yokmuş. mantıksız bir karardı demiyorum ama yeri ve zamanı yanlışmış diyelim. zaten genelde yeri ve zamanı yanlış kararlar vermekle meşhurumdur. mesela kek pişti deyip mis gibi kabarmış keki fırından çıkarıp sönüşünü izlediğim çoktur. keki telafi edebiliyoruz tekrar tekrar deneyebiliyoruz da yirmili yaşlarımızı uygun malzemeleri bir araya getirip fırınlayıp da bir kere daha elde etme şansımız olmuyor. -bundan sonra yazdığım şeylerin bir kısmını sildim, okurken konu bütünlüğü dağılmış gibi gelebilir çok normal-. umarım son kez, kpss’ye çalışmaya karar verdim. yapmak istediğim, beni tatmin edecek meslek nedir diye düşündüğümde aklıma öğretmenlik geliyor sadece. başka işler de yapabilirim ama içten içe hep mutsuz olurum sanırım, ama denemeden de bilemeyiz tabi. özel sektörde çalışmak, özel okullarda bu işi yapmak ister miyim diye düşündüm. mecbur kalınırsa tabi yapılır ama eğitim adı altında insanların emeklerinin sömürülmesi çok yanlış geliyor bana. bu yüzden yapabileceğim en mantıklı şey sınava hazırlanmak. şeklinde devam eden iç sesimle konuşma seanslarımdan sonra kaldırdığım kitaplarımı tekrar çıkardım çalışmaya karar verdim. bazen acaba benden de bir şey olacak mı diye düşünmüyor değilim ama bakalım hikayenin sonunu hep beraber göreceğiz.

madem yılın son ayına da geldik tüm yılı şöyle bir etraflıca düşüneyim, artılarına eksilerine bir bakayım dedim. etrafımdakilere neyi ne kadar yansıttım bilmiyorum ama 2022’nin ilk ayları benim için pek iyi değildi, yılın ortalarına doğru biraz toparlar gibi oldum, şimdi ise fena değil diyebilirim. biraz daha büyüdüğümü hissettiğim, hayatın gerçekleriyle daha çok yüzleştiğim, bazı şeyleri kabullendiğim bir yıldı. ama tabi her şeyi de kabullenecek değiliz. mesela ankara’da okuyan ve artık yılın çoğunu ayrı geçirdiğimiz kardeşim için masaya bir tabak eksik koyuyor olmanın kalpte boşluk bırakan bir his oluşunu hâlâ kabullenemedim. ya da diğer kardeşimin artık benimle satranç oynamak istememesini de kabullenecek değilim hemen, sen üzülme diye ben bilerek yenilmeye devam ederdim halbuki. yemek masasında bazen tek kelime konuşulmadan yenilen akşam yemeklerini de kabullenecek değilim ama lütfen bana sen bugün neler yaptın diye sormayın çünkü yirmili yaşların ortalarına yaklaşmış olma krizi yaşadığım için (böyle saçma bir şey var mı diye düşünebilirsiniz evet var araştırmanızı öneririm) tüm gün bomboş durmuş olabilirim. geçen gün ailelerin aslında birbirini çok da tanımayan insanlardan oluşabildiğini fark ettim. yani düşündüm de arkadaşlarıma anlattığım birçok şeyden aileme bahsetmiyorum, onlar da aynı şekilde. böyle bahsedince de korkunç bir aileymişiz gibi geldi sanki ama oldukça tatlı güzel de bir aileyiz aslında bence. sadece biraz daha iletişime ve sarılmaya ihtiyacımız vardır belki. birisi bana sarılınca da hemen gözlerim dolar ama siz bana bakmayın gözüme toz kaçmıştır. bir arada aile olmak güzel olduğu kadar birisinin elime bir fincan bol tarçınlı sıcacık salep tutuşturduğu, dizlerime bir battaniye örtüp bir de güzel bir film açıp odadan çıkarken ışığı da kapattığı bir aile olmak da güzel, çünkü birey olabildiğini de hissettiğin ve bunun da huzur verdiği bir aile iyi hissettiriyor bence. babamın yılın ilk karı yağmadan salep pişirmeme prensibi yüzünden kışı sevmiyor olmama rağmen havadan düşecek minik kar tanelerini hevesle bekliyorum çünkü bence salep bizim ailemiz için birleştirici demeyeyim ama güzel şeyleri temsil ediyor, en azından bana o hissi veriyor.

2023 yılı için kendimden duygularımı daha rahat ifade edebiliyor olmayı bekliyorum. kenardan çektiğim sandalye ile var olan bir sohbete sonradan dahil olma çabası içindeymiş gibi neyi nasıl anlatacağımı bilmemek değil de sanki sohbetin en başından beri oradaymışım gibi bir rahatlıkla bir şeylerden bahsedebilmek istiyorum. tırnağım kırıldı desem, bugün balkon demirime kuş kondu desem, mandalinamda çekirdek çıktı desem, önümden kelebek uçtu desem saatlerce beni dinleyecek arkadaşlara sahipken bir şeyler anlatmamak da benim ayıbım olur artık. portakal soymayı bilmiyor da olsalar onlar benim çok sevdiğim arkadaşlarım.

hayatın içinde bazı anlar var, ben kendimi hiç oralarda o fotoğraf karesinin içinde göremiyorum. belki de orada olmak beni mutlu etmeyecektir ve o yüzden böyle hissediyorumdur. ama belki de yeterince cesur davranmadığım için öyle uzak geliyordur her şey. bu yıl biraz daha cesur olmayı öğrenebilirim umarım, ileriye doğru bir adım atmaktan korkmaya gerek yok. başarısız olursam da geriye dönebilirim çünkü. bu hayattan tek beklentim basit ve huzurlu küçük bir hayat. tüm fazlalıklardan, yorgunluklardan arınmış ve huzursuzlukların kapı dışında bırakıldığı bir hayat. bunun için biraz cesur davranmaktan ve korkmamaktan, çabalamaktan zarar gelmez diye düşünüyorum.

daha çok kurabiye pişirdiğim, daha çok okuduğum, kırmızı ışıkta durduğumda arabayı daha az istop ettirdiğim -stop ettirmek demek mi istop ettirmek demek mi daha doğrudur bilemedim-, sevdiklerime daha çok kahvaltı hazırlama fırsatı bulabildiğim, çay demlerken ocağa daha az çay döktüğüm, masamı ve zihnimi daha toplu tutabildiğim bir yıl olur umarım.

yazı sonu şarkısı: hakan peker- karam. peki neden bu şarkı derseniz, inanın ben de bilmiyorum. bir gün yatsı namazı için abdest alırken aklıma bu şarkı geliverdi ve o zamandan beri her gün dinliyorum. ya da gaye su akyol- vurgunum ama acelesi yok.

Yorumlar

  1. İnsan yemek masasında arkadaşının nohut pilavın yanına yoğurt almamasını dahi kabullenebiliyor, meyveyi farklı şekillerde soymak da kabullenilebilir o yüzden, ayrıca herkesin meyve soyuşu kendine, bunlar da bizi güzelleştiren farklılıklar 🤸 ve bazen verdiğimiz kararlar sonradan mantıksız gelebilir bunlar yaşadığımız olaylar, mühim olan kararı verdiğinde hissettiklerin ve vazgeçerken hissedeceklerin, sen hepsinde mutlu ol yeter, umarım yeni yılda dilediğin tüm güzellikler birer birer gerçek olur kardeşim ve arkadaşlıklar gerçekten çok güzel şeyler, hele ki sürpriz kutudan çıkan oyuncakları büyük heyecanla açıp 7 yaşına dönebildiğin arkadaşların varsa 🤤🐥

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. sürpriz kutu dedin de aklıma geldi, kutudan çıkan balığım su fışkırtmıyor????

      Sil
    2. nEeE??? Rezalet, hemen tüketici hakları davası açıyoruz insanların duygularıyla bu şekilde oynanamaz....

      Sil
    3. Ben en çok sevdiklerine kahvaltı hazırlama duana amin dedim😊 şiirlisi tercihimdir 🤗🤗 seni seviyorum...

      Sil
    4. ben de seni seviyorum 💖

      Sil
  2. Daha acınası bir durum varsa o da dolma ve sarmanın aynı şey olmadığını 22 yaşımda öğrendim. Aslında bakarsan önemli olan onlar değil önemli olan neden kabak dolması var ya da kabaktan neden yemek yapılıyor. Bu ayrı bir tartışıma konusu...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

balığın batması ve yan gitmesi hakkında bazı mülahazalar

arkadaşın ne yapıyorsun dediğinde hiç öyle bildiğin gibi aynı şeyler evdeyim deme yarışına katıldın ama rakibin benim

“alo iyi günler ben potansiyelimi harcamak istiyordum da nereye başvurabilirim? evet evet tek çekim olacak hepsini harcamak istiyorum.”