just say tecrübe oldu and keep going
okuduğum kişisel gelişim kitapları ve
bazı twitlere göre olayları kişiselleştirmiyoruz ve acaba ne yaptım da böyle
oldu diye düşünmüyoruz, ki bu da bizi yazının başlığına götürüyor: just
say tecrübe oldu and keep going. insanlar bazen gerçekten tuhaf
olabiliyor, biz yıllardır tanıdığımızı sandığımız kişileri bile aslında hiç
bilmediğimizi fark ediyoruz ve bize de neyse tecrübe oldu demek düşüyor.
insanların durup dururken hayatımıza dahil olup, “aaa pardon ya ben yanlış
otobüse binmişim” diyerek ilk durakta inme tenezzülünde bile bulunmadan hareket
halindeki otobüsten atlamaları şoför koltuğunda oturan ben için kafa
karıştırıcı oluyor. yani şöyle düşünün, birisi size bir rota tarif ediyor,
tamam diyorsunuz yola çıkıyorsunuz “ya şuradan mı dönecektik?” diye sormak için
gayri ihtiyari o insanın olduğu tarafa doğru bir bakıyorsunuz ki o kişi orada
yok ardında kocaman bir boşluk bırakmış. e bir yola da çıkılmış oldu ama ben
zaten oraya gitmeyecektim o kişi istediği için oradan devam etmiştik şimdi işin
yoksa başladığın yere geri dön. neyse canım sağda solda anlatacak anı olmuş
oluyor işte ne güzel bu bloga da yazacak bir şeyler lazım. bloggerlık bitmiş
olsa da bende daha yeni başlıyor. herhalde iyi insanlarla karşılaşmama senesi
içerisindeyim derken üst üste yaşanan sürekli yok sayılma günlerimden sonra son
çalıştığım okuldan hâlâ görüştüğüm birisi vardı, onunla görüştüm. bir şeyler
içtik, ayrılırken yemek yiyeceğiz sen de gel demişti. yok dedim siz ailecek
yiyin hem beraber vakit geçirmiş olursunuz, sen de ailedensin dedi. mesela bu
sebeple önümüzdeki elli yıl boyunca onun için kör kurşunların önüne atlarım ve
hatta onun için pırasa bile yerim. pırasa kısmı biraz abartılı oldu gibi sanki
ama insan sevince sevdiği için pırasa bile yiyor, henüz hiç kimse için yemedim
ama yenir herhalde çok zor durumda kalınırsa. çalıştığım yerlerden ayrılırken
kurumun yaşlılarından aldığım “ailen seni ne güzel yetiştirmiş maşallah, allah
karşına hep düşünceli güzel insanlar çıkarsın” duasının hakkını vermek için
yaşamaya ve öyle bir rota çizmeye devam diyelim. duman yeni albümünden iki
şarkıyı yayınlamıştı geçen gün, hayat öyle hemen pes edecek ve güzelliklerden
ümidimizi kesecek bir yer değil yani. internetten tanıştığımız ama bir kere
bile yüz yüze görüşmenin nasip olmadığı süper bir arkadaşım var mesela. doğum
günüm için bana taaa istanbullardan çok tatlı ve ince düşünülmüş bir hediye göndermiş,
yetmemiş bir de içine sevgisine de kattığı hep fotoğraflardan gördüğüm güzel
kurabiyelerinden de göndermiş. ayçiçeklerinin yüzünü döndüğü o parlak güneş
olabilen arkadaşlara sahip olabilmenin güzelliğine ne kadar şükretsek az bu
hayatta. biz hüzünlüyüz diye dünya durup bize yol vermeyecek biliyoruz ama
insan en azından yaya geçidinden geçerken arabaların ona yol vermesini
bekliyor, bu kadarı da hakkımız olmalı.
mitingine hiç kimsenin gelmediği bağımsız aday olan bir amca vardı, hatırlarsınız. “aşırı
duygulu olma, duygulu olma, duygusal olma ben onu yapamadım duygusal oldum.”
diyordu. bazen -çoğu zaman- kendi tek kişilik mitingimi yapmışım ve bu minvalde
bir konuşma gerçekleştirmişim gibi hissediyorum. twitter’da bir twit okumuştum
(twitter’da twit okumam şoku), yaşımız ilerledikçe arkadaşlarımızla
hayatlarımızın başka evrelerinde kalıyoruz ve birbirimizden gittikçe
uzaklaşıyoruz gibi bir şeyler yazıyordu. bunu son bir yıldır daha çok
hissediyorum. işsizim (pes etmedim cv bırakmaya devam ediyorum), iş güç sahibi
ve yetişkinlik hayatının sorumluluklarını yerine getirmiş arkadaşımla bir
noktada ayrışıyoruz ister istemez. evli değilim, tüm bir evin sorumluluğunu
almanın ve ütü yapılması lazım stresinin ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yok.
geçen gün çamaşır makinesinin işi bitmiş, dedim asıvereyim çamaşırları elime mi
yapışır. annem sonrasında bir daha çamaşırları asmamamı rica etti, çamaşırı
sepetten alıp çamaşır teline usulca koyuvermek işi ne kadar yapılamayabilirse o
kadar yapamamışım işte. düşününce bu yapılamama ihtimali olan bir şey bile
değil ama bazen yapılamayanı başarmak da bir şeydir tesellisi ile avunuyorum.
bir de allah’ın ne olursa olsun kulundan vazgeçmiyor oluşundan. kapısının bize
her zaman açık olmasını ve bin hata yapsak da yine gidilebiliyor olmasına
bayılıyorum ve allah’a sadece allah razı olsun diyebiliyorum bize bu nimeti
verdiği için. anlaşılamıyorum galiba hissi olmadan bir bağ kurabilmek hissi için
ne kadar şükredilse az zaten, teşekkürler allah’ım. çünkü ne yapsam üzerimde
eğreti duruyor hissi ile başka türlü nasıl başa çıkılırdı hiçbir fikrim yok.
geçen
akşam tezgahın üzerinde pilav tenceresini gördüm, ısıtıp biraz pilav yiyeyim
bari dedim. olaylar çok spontane gelişti anlayacağınız. tencereyi ocağa koydum
ve birden tencere alev almaya başladı. ay noluyor diyerek tencereyi ocaktan
kaldırdıkça alevler de beraberinde yükseldi. meğer tencerenin altına peçete
yapışmış ben ocağı yakınca da o tutuşmuş ben tencereyi kaldırdıkça o da
birlikte geliyor, böyle bir şeyin yaşanacağı aklıma bile gelmezdi. en
nihayetinde bir peçete, yandı bitti kül oldu kısa sürede ama artık bundan sonra
bir şeyi ocağa koymadan önce altını kontrol etme alışkanlığını bana miras
bırakıp gitti. ocakta yanmış peçete parçacıklarını gören annem “ne yaptın kelle
mi üttün burada” demişti ertesi gün başına geleceklerden habersiz. o günün sabahında
annem tavayı ocağa altındaki nihale ile birlikte koymuş ve uzunca bir süre
tavanın ısınmasını beklemiş, sonra bir bakmış ki nihalenin altı erimiş. yani
demem o ki bir insanı yaptığı bir hususta eleştirmeden önce iki kere düşünün
aynısı ve bazen daha kötüsü sizin başınıza da gelebiliyor.
kurban
bayramını hiç ete ve etin bulaşığına dokunmama coşkusuyla atlattım çok şükür.
buradan bayramlaşırken ne güzel kokuyorsun dur bir daha sarılacağım diyen
ismini bilmediğim teyzeye de teşekkürlerimi sunuyorum. her yer ve herkes et
kokarken bunu başarabilmenin tek yolu var teyzeciğim, hiçbir işe elini sürmemek
ve ailenin sana bu konuda tam destek olması. aslında bu yıl bir niyetlenmiştim,
et doğranırken yardım edebilirim bir şeyin ucundan tutarım hissi gelmişti
içime. hiç olmazsa bir tecrübe olurdu yeni bir deneyim kazanırdım ne bileyim.
mesela irem bayramda keçi kesilirken ayaklarını tutmuş bir de minik bir tekme
yemiş kendisinden veda busesi tadında. bu olay benim başımdan geçmiş olsa cv’de
deneyimler kısmına muhakkak yazardım, az bir şey değil bu. sağda solda muhakkak
lafını yapardım ya işte geçen keçiden tekme yedim aaa dur ben sana olayı baştan
anlatayım derdim. köy müzesinin anı defterine bir sayfa bu olayı anlatırdım.
ama ben buraya sadece kurban bayramında ete selam bile vermemiş olmanın gururunu
yazabiliyorum. bir an gerçekten inanmıştım bıçağı elime alıp eti yağından
ayırabileceğime, “bunu kuşbaşı mı doğruyoruz?” gibi bir soru cümlesinin
ağzımdan çıkabileceğine, ne bileyim hiç olmadı iş bitti sayılır diyip bir
ucundan bulaşıkları yıkamaya başlayabileceğime. siz beni bir de seneye görün
demek isterdim ama önümüzdeki kurban bayramları için temennim ektedir:
geçen
otobüse bineceğim, otobüs kartımda para kalmamış, nakit param da bir dört lira
kadar eksik kalıyordu. dedim dünyanın sonu gelmedi, belediyemiz ucundan da olsa
çağı yakalamaya başladığı için artık banka ya da kredi kartı ile de otobüse
binebiliyoruz. üç kart denedim üçünü de kabul etmedi, evet burada biraz
dünyanın sonu gelmiş hissine kapıldım çünkü hava yürümek için çok sıcaktı. tam
o esnada pelerin takmayan bir süper kahraman olan otobüs şoförü paran yoksa geç
abim sorun değil dedi. dedim yok gerçekten param var ama kartları kabul etmedi
nakitim de eksik, tamam olsun dedi ama paran yoksa onu vermesen de olur dedi.
banka uygulamasını açıp gösterecektim babam sağ olsun gerçekten param var
diyecektim ama bu dram şovuna gerek kalmadan eksik dört liram ile otobüse kabul
edildim. birkaç hafta öncesinde önümden otobüse binen birisinin parası eksik
çıkmıştı ben vermiştim oradan aldığım teşekkür ederimlerin allah razı
olsunların geri dönüşünün bu kadar çabuk olmasını hiç beklemiyordum. her zaman
yaptığımız olumsuz şeyler dönüp dolaşıp bizi bulmuyor, güzel şeyler de bizi
yolda yakalayıp kolumuza girebiliyor. iyilik yapıp denize de atamadık burada üç
beş kişi ile paylaşmış oldum ama olsun böyle mucizevi bir andı diyelim ve
kıssadan hisse şudur ki az da olsa sadaka vermek ve karşılıksız bir şeyler
yapmanın karşılığı bizi öbür dünyada muhakkak bulacak olsa da bu dünyada da
bazı yansımalarını hayatımızda görebiliyoruz. aldığımız allah razı olsunlar,
maşallahlar, inşallahlar olmasa kendi adıma konuşayım bu hayatı şuradan şuraya
götüremezdim. üzerinize afiyet, biraz elinden iş gelmeyen beceriksiz
birisiyimdir.
uzunca
bir aradan sonra kimse üzülmesin yazıktır diyerek tüm satranç müsabakalarını
kaybettiğim bir piknik dönüşünde babam aniden arabayı benim kullanmam
gerektiğine karar verdi. hadi araba düz yolda duruyor olsa neyse, bir de geri
geri gidip park edildiği yerden çıkarmam gerekiyor, yani içimde yılgın rüzgarların ayak seslerine ek olarak yardım çığlıkları kopuyor anlayacağınız.
geri geri giderken direksiyonu gitmek istediğimiz yerin tersine mi kırıyorduk,
dur önce koltuğu ayarlayayım, aynayı biraz eğsem mi, önce debriyaja mı
basıyorduk anahtarı mı çeviriyorduk, debriyaj fren gaz sıralaması nasıldı
derken araba bir şekilde yüzüklerin efendisinin orta dünya evreninden günümüze
kadar gelebildi, öyle zorlu bir arabayı düz yola indirme operasyonuydu, en
azından hissel olarak. ehliyet kursunda işler başkaydı tabi, aynayı dubaya
hizala direksiyonu tam sağ yap, geri gel başka bir şeyi başka bir şeye hizala,
direksiyon bir buçuk sol, çıkarken sinyal vermeyi unutma gibi bir sıralama ile
arabayı bir yerlere park edip çıkarabiliyorduk. gerçek hayat birkaç duba ve
bomboş bir yoldan oluşmadığı için insan bocalıyor haliyle, bocalamaya yer
arayan birisi olsam da hakkımı da yedirmek istemem şimdi. düz yola gelince
annemin nefes almadan arka koltukta oturması, babamın dümdüz duran arabanın
geri geri gittiği iddiası ile el frenini çekmesi, kardeşimin arkada senin
gitmeni bekleyenler var demesi, diğer kardeşimin bir kilometre öteyi gösterip
bak orada insan var demesi ve benim gülmemi tutamamam krizlerini aştıktan sonra
arabayı bir şekilde ilerletmeyi başardım çok şükür. polis dur diyince aniden
duramayacağım ve kendimi öncesinde buna hazırlamam gerektiği için inşallah
çevirme yoktur dualarıyla kontrol noktasını da atlatarak şehre yaklaştıktan
sonra arabayı usulca sağa çekip dörtlüleri yakarak sahibine teslim ettim. tamam
bir gün halledeceğim araba sürme işini ama kendimi hazır hissetmiyorum ya da
herkes trafikte sakin olmayı öğrenirse bir şansım olabilir. en başta da aynı
arabayı paylaştığım insanlar. tamam ben de bilmiyorum tam olarak ne yaptığımı
ama konsepti az çok kavradım sayılır.
sözde kısa bir şeyler yazacaktım bir şekilde konu konuyu açtı, hatta konular fazla açıldı yine günlüğümü açmışım gibi hissettirdi. sondan bir önceki kurabiye yapışımda tarçını az katmıştım son yaptığımda normalden fazla tarçın vardı. belki tarçın evreninde bakıldığında birisinde az diğerinde çok olması bir denge sağlamıştır ama kurabiyesel açıdan bakıldığında birisi az tarçınlı diğeri çok tarçınlı oldu, onlar için bir denge söz konusu değil. tüm bunlardan sonra diyebilirim ki, her yıl belli zamanlarda yaptığım gibi internet hayatından yıllık izne ayrılmak yani tüm sosyal medya hesaplarımı kapatarak ya da hiç olmadı hepsinin uygulamasını silerek zaten hali hazırda kendi halinde bir yaşam sürdüğüm minik dünyama dönmek bana iyi gelecek yaralarımı saracak. bir de sezen aksu- ruhumu asla ya da sibylle baier- i lost something in the hills dinlemek iyi olabilir. bu içime kapanma ve kendimle baş başa kalma süreci sonrasında volkan sütçüoğlu’nun yazmış olduğu “yaz diyeti imparatorluğunda aşk ve gururun karagöz oyunları” (bakınız: avrupa yakası 21.bölüm) isimli kitap tadında bir geri dönüşe kadar esen kalın dostlarım.
Belki de peçeteyle tencere aşıktı ama sen o aşkı yaktın...
YanıtlaSilbir aşkı alevlendirdim diyelim ✌🏻
SilTatlım belki de sorun çamaşır asmayı "çamaşırları sepetten alıp çamaşır teline bırakmak" olarak düşündüğünden kaynaklı olabilir mi? hani belki arada ütüyü sen yapsan çamaşır asmanın da incelikleri olduğunu kavrarsın belki di mi? bir de arabada bize yaşattığın yüksek doz adranalin için sana minnattarız sayende bildiğimiz bütün duaları tekrar etmiş olduk 😉 Seni seviyoruz.
YanıtlaSilyokkk ütü işini hiç almayayım ve ben de sizleri seviyorum 💗
Sil