Kayıtlar

2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

arkadaşın ne yapıyorsun dediğinde hiç öyle bildiğin gibi aynı şeyler evdeyim deme yarışına katıldın ama rakibin benim

Resim
  her şey babamın eve yaşamadığımız bir yere ait bir imsakiye getirmesi ile başladı. başka bir ilçeye ait olduğu için ezan vakitlerinde birkaç dakikalık bir sapma oluyordu. anlayacağınız bu sene imsakiyesiz kaldık, yirmi altı yıllık ömrümde bir ilkti. hadi duvar takvimlerinin hayatımızdan usulca kayboluşuna alışmıştık. ama imsakiyenin de bir anda hayatımızdan çıkmasına hiç hazır değildim. her gün iftar sonrası bulaşığı topladıktan sonra o günün üzerini fosforlu kalemle çizmek, imsakiyeye şöyle bir uzaktan bakıp “ne çabuk geçti ramazan” demek, sahur saatinin geriye iftar saatinin ileriye gidişini doğa üstü bir olaymış gibi izlemek ve başından sonuna tuttuğumuz orucun süresinin ne kadar uzadığını hesaplamak gibi rafine zevklerimin hiçbirisini yaşayamadım. evet bunların hepsi bir imsakiyeye bağlıydı. imsakiyenin o çabasızlığını seviyordum. hani sağda solda her zaman bir yerlerde olur, bir markette camide herhangi bir yerde muhakkak dağıtılırdı. imsakiyeye ulaşmak için çabalamazdık y...

tamam ben halledeceğim o işi şubatın otuzunda

  yalan yok, bu ay hiçbir şey yazasım yoktu. ama bir kere her ayın sonunda bir şeyler yazacağım dedim ya, konu bir anda kendime verdiğim sözleri tutmamama falan gelince o bilgisayar mecbur açıldı. olanca gönülsüzlüğümle yazdığım için bu yazı size hiçbir şey vadetmiyor. öncekiler çok mu şey vadediyordu sanki derseniz size sadece haklısınız diyebilirim. “o halde gizemli kesişmelerin (anna, vronski, gar ve ölümün ya da beethoven, tomas, tereza ve konyağın bir araya gelmeleri gibi) büyüsüne kapıldığı için romanı kınamamalı; asıl, gündelik yaşamındaki bu tür kesişmeleri göremediği için insanoğlunu kınamalı. çünkü böylelikle yaşamını güzelliğin bir boyutundan yoksun bırakmaktadır insanoğlu.” varolmanın dayanılmaz hafifliği. son zamanlarda ismiyle bu kadar zıt düşen bir kitap okumamıştım. yani en azından kitabın bendeki karşılığı buydu. işte bu yüzden aynı kitabı birkaç farklı kişiyle birlikte okuyup üzerine konuşmayı çok seviyorum. çünkü hepimiz için apayrı anlamlar içeriyor. kitap...

“alo iyi günler ben potansiyelimi harcamak istiyordum da nereye başvurabilirim? evet evet tek çekim olacak hepsini harcamak istiyorum.”

türk dil kurumu 2024 için yılın kelimesini “kalabalık yalnızlık” olarak belirlemişti ama benim için yılın kelimesi potansiyeldi. üstelik tek kelime, öyle yılın kelimesi diyip iki kelimelik bir kelime de seçmedim. bence hepimiz bu kelimeden çok sıkıldık. “potansiyelini harcıyorsun”, “potansiyelinin üzerinde/ altında”, “o işin potansiyeli yok”, “potansiyelsiz birisi” gibi uzayıp gidiyor bu liste. insan bir durup “ne potansiyelmiş be” diyor. bu konfor alanında kalmak ve potansiyelini harcamak konusu biraz abartılıyor gibi gelmeye başladı artık. her zaman söylendiği gibi, konforlu yeri neden terk edeyim? birimiz için harcanmış ve potansiyelinin altında kalmış bir hayat bir diğerimiz için yaşaması en huzurlu hayat olabilir. ve bence bu hayatı bedenen ve ruhen huzurlu olmaya çalışarak geçiriyoruz. babam geçen gün bir futbolcunun kadın hakemin kararını beğenmediği için “mutfaktan çıkmamalıydın” dediğini ve bunun için ceza aldığını söylemişti. ilk başta bu cinsiyetçi tavrını yanlış bulmuştum...