her yerde yazın bittiği söylenir/ çürür çiçeklere yapışan kanlar/ belki uzaktan iki atlı yaklaşır/ belki yakından iki yaprak kalkar/ akşamın örtüsü derelerde yıkanır/ gökyüzünü görünce gecenin devi/ çıkarıp şapkasından yıldızlar saçar/ cüceler bunu bilir, gürgenler bilir/ aşkın uyumadığı her yerde söylenir
güçlü kadın deyince aklınızda nasıl bir şeyler canlanıyor? benim bu soruya cevabım “kendi parasını kazanan” kadındı kısaca. ama ta ki geçtiğimiz aralık ayında mona lisa smile isimli filmi izleyene kadar. aslında o zamandan beri bu konu hakkında yazmak istiyordum ama bir türlü cümleleri nasıl bir araya getirmem gerektiğini kestiremedim, kendimi yazmaya hazır hissetmedim. şu an yazabilirmişim gibi hissediyorum, umarım kelimelerim de bu anı sabırsızlıkla bekliyordur da öyle hızlıca dökülüverirler.
öncelikle filmden alıntı yapmak istediğim küçük bir diyalog var.
-bir yuva istiyorum. bir aile. bunları feda edemem.
+kimse bunu feda etmeni istemiyor. sadece ikisini de yapabileceğini anlamanı istiyorum.
-sence bir gün avukat olmadığım için mutsuz olur muyum?
+evet, korkarım olursun.
-ama bir ailemin olmamasından duyacağım pişmanlık kadar değil. ne yaptığımı biliyorum ve aptal olduğumu göstermez… sınıfta görüntünün arkasına bakmamızı söyledin. ama sen bakmıyorsun. sana göre bir ev kadını ruhunu koloni tarzı bir ev için satan biri. bir derinliği, aklı, ilgi alanları yok. istediğim her şeyi yapabileceğimi sen söylemiştin. bunu istiyorum.
nasıl bu denli sığ düşünebildim “güçlü kadın olmak” konusunda bilemiyorum. bu hususta kendimi epey ayıplıyorum. dağları tek başına delen, tek taşını kendi alan tek başına kendi takan kadın da güçlüdür ama yalnızca onlar güçlü değildir. gözümün önünde harika ve güçlü bir kadın varken benim böyle yüzeysel düşünmemi ne kadar ayıplasak az. bu yazının sonuna kadar içten içe beni kınıyoruz. kimmiş bu kadın derseniz elbette annem. benim annem çok güzel bir kadın, her anlamda. göz kararı pilav yapabiliyor mesela, ben mililitresine kadar ölçsem kattığım suyu ve pirinci yine onun kadar güzel tutturamam kıvamını. bir sulu yemek yaptığında soğanın ne zaman öldüğünü, yemeğe ne zaman su eklenmesi gerektiğini bilir; yemeğin salçasını her zaman kıvamında kavurur. ne bu şimdi diyecekler olacaktır bilhassa mutfakta ne nerede bilmeyen erkekler sorabilir bu soruyu, bunlar ayarlaması zor şeyler. bir taşım kaynatmak, bir tutam tuz eklemek, unun kokusunun çıkması, soğanların hafif pembeleşmesi öyle youtube’dan video izleyerek öğrenilmiyor. nereden mi biliyorum elbette kendimden. konu dağılıyor gibi hissediyorum ve burada müdahale etmek istiyorum aslında ama içimden bir ses annenin ne kadar güzel yaprak sarması yaptığından da bahsetmelisin diyor. yaprak sarması bir sanattır ve başlı başına müstakil bir yazıyı hak eder. şimdilik kısa keselim ve bir daha karnımız açken yazı yazmamaya özen gösterelim.
ben küçük bir kızken, annem her sabah uykusundan feragat etti ve bizi bir gün bile kahvaltısız okula göndermedi. bunu yapmayabilirdi ve kimse de neden diye sormazdı. ama o hep bizden önce uyanmayı tercih etti. hiçbir zaman sevgisini bizlerden esirgemedi, evet o çok sevdiği çiçekleri bir top darbesiyle yere yıkıp etrafa toprakların saçılmasına neden olsak bile. mesela ben kitap okumayı da annemden öğrendim. aldığı kitaplara tarih atardı ve ben de buna hep özenirdim. onun sayesinde şu an kitaplığımda ilk sayfasının sağ üst köşesinde tarih yazılı birçok kitabım var.
annem de bizlerle birlikte büyüdü. belki bizim için birçok şeyden vazgeçti. belki birçok şeye katlandı. ama bunları hep isteyerek yaptı. benim annem güçlü bir kadın. hem de çok güçlü bir kadın. başta annem olmak üzere yüreği sevgiyle dolu, bizim ilk bakışta belki de fark edemediğimiz güçlü kadınların hepsine çok teşekkür etmek istiyorum. dünya hâlâ bir nebze katlanılabilir bir yerse sizlerin sayesinde. benim dünyamı da katlanılabilir kılan, güzelleştiren kişi büyük ölçüde annem. babamı görmezden geliyor gibi hissettim hiç öyle düşünmesin sadece bu yazı güçlü kadınlarla ilgili ve onu da çok seviyorum.
keşke her şeyi böyle güllük gülistanlıkmış gibi yazabilsem. bir de maalesef koruyamadığımız kadınlar var. o kadınlar güçsüz oldukları için öldürülmüyor. onları koruyacak güçlü yasalar, sözleşmeler, caydırıcı cezalar olmadığı için ölüyorlar. her gün muhakkak bir kadın cinayeti haberi görüyoruz, okuyoruz. bunlar çok fazla gösterilmemeli toplum kötü etkileniyor diyorlar. toplumu kötü etkileyen, yerlere göklere sığdıramadığımız o türk aile yapısını bozan şey tüm bu suçları işleyenlerin yeterli cezayı almıyor oluşları. “ben x yıl yatar çıkarım bana bir şey olmaz” deme cüretini gösterip de suç işleyenler olduğu sürece, hatta ceza bile almayıp işin içinden sıyrılanlar olduğu sürece bu çark nasıl dönecek bu düzen nasıl işleyecek bilmiyorum ama böyle gitmez. bunlara alışmayacağız. ben hâlâ bir şeylerin düzeleceğine inanmak isteyen taraftayım. umuyorum ki öyle de olur.
yazı sonu şarkısı: ahmet ali arslan- aç zülfünü
neden bu kadar kısa sürdü diye üzüldüğüm bir yazı oldu 🌼
YanıtlaSilepey ara verince nasıl yazılır unutmuşum ve bir sonraki yazı üzmeyecek uzunlukta olur diye umuyorum <333
SilAnnenin ellerinden öpüyor ve bu kadar duygusal, güzel bir yazı yazmana vesile olduğu için teşekkür ediyorum, anneler iyi ki varlar 🌻
YanıtlaSilsen de iyi ki varsın 🥺
SilKadınlar güçlüdür, anne olduktan sonra daha güçlü olurlar. :)
YanıtlaSilAkıcı anlatımın vesileyle zevkle okuduğum bir yazı oldu yine, gönlüne bereket. Çok nahif, zarif olmanın yanında güçlü bir anne olacağına inancım tam.
Anneciğine selam ve muhabbetlerimle...❤
teşekkür ediyorum hocam, inşallah 💘
Sil